I. Genel Olarak Yoksulluk Nafakası
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174 ve 175. maddelerinde, boşanmanın mali sonuçları olarak anılan maddi ve manevi tazminat ile nafaka hüküm altına alınmıştır. Buna göre anılan Kanunun 175. maddesinde yer alan, “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir” şeklindeki düzenleme ile yoksulluk nafakası öngörülmüştür[1].
Nafaka kavramının sözlük anlamı, “Geçimlik”; “Kadınların öngördüğü şartlar içinde, genellikle yoksulluk, zaruret, yardıma muhtaçlık durumuna düşenlerin, geçimlerini sağlamak için kanunda belirtilen yükümlüler tarafından verilen para, maddî yardım” şeklindedir[2]. Öğretide yapılan tanımlardan hareketle nafakanın bir kimsenin geçimini sağlamak için yapılan yardımlar olduğunu söylemek mümkündür[3].
Hâkim, TMK’nin 169. maddesi gereğince boşanma veya ayrılık davası sırasında “eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin” geçici bir tedbir olarak nafakaya hükmedebilecektir. Bu durumda davanın devamı sırasında hükmedilen bu nafaka tedbir nafakası niteliğinde olup, boşanma davasının sonucunda verilen karar kesinleşinceye kadar taraflardan biri tedbir nafakası yükümlülüğü altında olacaktır[4]. Öte yandan hâkim, TMK’nin 182. maddesinin 2. fıkrası uyarınca velayet hakkı kendisine bırakılmayan eşin, çocuğun bakımı ve giderleri için iştirak nafakası ödemesine karar verecektir. Söz konusu nafaka türü ise, boşanma davası sonucunda verilen karar ile hükmedilen ve davanın devamı sırasında ödenen tedbir nafakasından ayrı bir yükümlülük getirmektedir. Nitekim boşanma davasının sonucunda hükmedilen iştirak nafakası geçici bir önlem değil, aksine çocuğun yararı için öngörülen yasal bir zorunluluktur.
TMK’nin 175. maddesinde hüküm altına alınan yoksulluk nafakası, yalnızca boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek eş yönünden öngörülen ve bu eşin talebine bağlı olarak hükmedilen nafaka türlerinden biridir[5]. Yargıtay, TMK’nin 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat ile 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası taleplerinin, boşanma davasının eki (fer’i) niteliğinde olduğunu kabul etmiştir[6]. TMK’de her ne kadar yoksulluk kavramına ilişkin bir tanım yapılmamış olsa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1992 tarihli bir kararında yoksulluk kavramına ilişkin görüşünü, “Bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşullarına göre belirlemek gerekir. Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede, yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir. ( Anayasa 17/1, 55 ). Şu halde bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım ve kültür gibi harcamaları karşılayacak geliri olmayanlara yoksul denebilir. Bu harcamaların unsur kabul edildiği asgari ücretle olayı somutlaştırmak mümkündür. Şu halde asgari ücretin altında geliri alanlara yoksulluk içinde kabulü zorunludur. ( Y.2.H.D.’nin 10.10.1991 günü ve 9589/12321 sayılı kararı )” şeklinde ifade etmiştir[7].
Öğretide ise, yoksulluk nafakasının bir ceza veya tazminat özelliği olmadığı; evlilik birliği sırasında eşlerin birbirlerine sağladığı mali desteği evlilik sona erdikten sonra da sürdürmeye yarayan ve bu anlamda eşler arasında dayanışmayı amaçlayan bir hakkaniyet kuralı olduğu savunulmuştur[8]. Buna karşılık Alman hukukunda nafaka talebi açısından kişisel sorumluluk ilkesi kabul edilmiş; eşlerin kendi gelirleri veya mal varlıklarının geçimleri için yeterli olduğu durumlarda nafaka talep edemeyecekleri öngörülmüştür[9]. Bu bağlamda geliri veya mal varlığı bulunmayan eşin, kazanç getiren bir faaliyette bulunarak geçimini sağlaması gerekli olup, ancak ortak çocuğun giderleri, yaşlılık, hastalık veya bir iş bulamaması hâllerinde eşlerden birinin diğerine nafaka ödeyeceğine karar verilmektedir[10]. İsviçre hukukunda ise boşanma sisteminde yapılan değişiklikler doğrultusunda nafaka talebine ilişkin kusur ilkesinden vazgeçilmiş; kendi geçimini sağlayamayacak olan eşe diğer eşin katkıda bulunup bulunmayacağı ve bu katkının koşulları İsviçre Medeni Kanununda açıkça sayılmıştır[11].
II. Yoksulluk Nafakasının Koşulları
TMK’nin 175. maddesi uyarınca boşanma davası sonucunda eşlerden birinin diğer eşe yoksulluk nafakası ödemesine karar verilebilmesi için kümülatif[12] olarak gerçekleşmesi gereken bazı koşullar bulunmaktadır.
Yoksulluk nafakasının ilk koşulu, TMK’de de belirtildiği üzere, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek eşin nafaka talebinde bulunmasıdır. Buna göre, boşanma davasında nafaka talep eden eş bu talebini dava sırasında ileri sürmezse, hâkim tarafından resen yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir[13]. Yargıtay, önüne gelen bir uyuşmazlıkta, nafaka talebinin dilekçelerin verilmesi aşaması tamamlandıktan sonra ileri sürülmesini talep sonucunun genişletilmesi olarak değerlendirmiş ve karşı tarafın açık rızası veya ıslah da olmadığından, sonradan ileri sürülen yoksulluk nafakası talebi hakkında bir karar verilemeyeceğine hükmetmiştir[14]. Öte yandan, boşanma davasında ileri sürülmeyen nafaka talebi, TMK’nin 178. maddesi uyarınca boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılacak ayrı bir dava yoluyla istenebilecektir[15].
Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için bir diğer koşul, boşanmaya neden olan olaylarda nafaka talep eden eşin kusurunun, diğer tarafın kusurundan ağır olmamasıdır. Öncelikle, boşanma nedeniyle yoksulluk nafakası talebinde bulunan eşin, boşanmaya neden olan olaylarda kusuru bulunmaması hâlinde yoksulluk nafakası talep etmesinin önünde herhangi bir engel yoktur[16]. Ancak nafaka talebi olan eşin, boşanmaya neden olan olaylarda kusuru olması durumunda, bu eş yönünden nafakaya hükmedilip hükmedilmeyeceği kendi kusurunun ağırlığına göre belirlenecektir. Buna göre, nafaka talep eden eşin kusuru daha az veya taraflar boşanma davasına neden olan olaylarda eşit kusurlu ise, hâkim nafaka talebini kabul edecektir[17]. Nafaka talep eden eşin kusurunun daha ağır olduğu hâllerde ise -TMK’nin açık hükmü karşısında- yoksulluk nafakası talebi reddedilecektir[18].
TMK’nin 175. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, yoksulluk nafakası talep edenin boşanmaya neden olan olaylarda daha ağır kusurlu olmaması aranırken, nafaka yükümlüsü yönünden kusur aranmamaktadır. Bir diğer ifadeyle, boşanmaya neden olan olaylarda kusuru bulunmayan eş, diğer koşulların gerçekleşmesi hâlinde nafaka ödemekle yükümlü olacaktır. Örneğin, akıl hastalığı sebebine dayanılarak açılan boşanma davasında kusuru bulunmayan akıl hastası (davalı) eşin diğer eşe nafaka ödemesine karar verilecektir[19].
Yoksulluk nafakası için bir başka koşul, talepte bulunan eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasıdır. Yoksulluk kavramı ile ilgili TMK’de bir tanım yapılmadığından bu kavramdan ne anlaşılması gerektiği öğreti ve yargı kararlarıyla açıklanmıştır[20]. Buna göre, kanunda belirtilen yoksulluk kavramının her derecedeki yoksulluğu kapsadığı; kavramdan yalnızca yoksulluk nafakası talebinde bulunan eşin gelir sahibi olmadığı veya çalışmadığının anlaşılmaması gerektiği belirtilmiştir[21]. Boşanma nedeniyle muhtaç duruma düşme; elde edilen kazançla tek başına geçimini sağlayamayacak hâle gelme; kişisel mal varlığının bulunmaması nedeniyle zor durumda kalma; sağlık durumunun elvermemesi nedeniyle çalışamama hâlinde temel ihtiyaçları karşılayamama; evlilik nedeniyle işten çıkan eşin boşanma sonucu ekonomik olarak güvencesinin kalmaması gibi durumlarda nafaka talep eden eşin yoksulluğa düştüğü kabul edilecektir[22]. Yukarıda bahsi geçen 1992 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararında da, yoksulluk kavramından anlaşılması gereken “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım ve kültür gibi harcamaları karşılayacak geliri olmayanlara yoksul denebilir” şeklinde ifade edilmiştir. Öğretide ve Yargıtay kararında yapılan açıklamalar dikkate alındığında, yoksulluğun “kişinin zorunlu ve hayati ihtiyaçlarını karşılayamaması” olarak anlaşılması mümkündür[23]. Öte yandan yoksulluk nafakasının amacının, eşler arasında evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da sosyal dayanışmanın sağlanması olarak kabul edildiği gözetildiğinde, talepte bulunan eşin boşanmadan önceki hayat standartlarının bire bir devam ettirilmesi değil, ancak temel ihtiyaçlarını sağlayabilecek düzeyde yardımda bulunulması için nafakaya hükmedileceği savunulmaktadır[24]. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, yoksulluk nafakasının amacına ilişkin görüşünü, “Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, ahlâki değerler ve sosyal dayanışma düşüncesi yer almaktadır. Yoksulluk nafakasının amacı nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür” şeklinde ifade etmiştir[25].
Yoksulluk nafakasının başka bir koşulu ise, nafaka miktarının nafaka yükümlüsünün ekonomik durumu ile orantılı olmasıdır. Bu durum TMK’nin 175. maddesinin 1. fıkrasında “malî gücü oranında” ibaresiyle hüküm altına alınmıştır. Hâkim tarafından takdir edilecek yoksulluk nafakasının miktarı belirlenirken, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek tarafın ekonomik durumunun yanında, nafaka yükümlüsünün de geliri, ihtiyaçları, sosyal yaşantısı ve giderleri dikkate alınacaktır[26]. Zira Kanunda belirtilenin aksine, karşı tarafın boşanma öncesi sürdürdüğü hayatı aynen devam ettirmesini sağlayacak bir miktara hükmedilmesi veya mali gücü olmayan eşin her hâlükârda nafaka ödemeye mahkûm edilmesi hakkaniyete de uygun olmayacaktır[27].
III. Zina Yönünden Değerlendirme
TMK’nin 175. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, yoksulluk nafakası talebinde bulunan eşin kusurunun, diğer taraftan daha az olması koşulu aranmaktadır. Evlilik birliğinde eşlerin en önemli yükümlülüklerinden biri olan sadakat yükümlülüğünün zina yoluyla ihlal edilmesi TMK’de özel ve kusura dayalı bir boşanma sebebi olarak düzenlendiğinden, zinanın yoksulluk nafakasına etkisi kusur yönünden ele alınmalıdır.
Öncelikle, zina eyleminde bulunarak evlilik birliğinden doğan sadakat yükümlülüğünü kusuruyla ihlal eden eşin, daha sonra boşanma davası açarak yoksulluk nafakası talebinde bulunması hâlinde bu talebin kabul edilmesi mümkün değildir. Zira boşanmaya neden olan olaylarda kusuru bulunmayan davalı eş, davacı eşin boşanma davası açmadan önce zina eyleminde bulunduğunu ispat ettiği takdirde, TMK’nin 2. maddesi gereğince davacı eşin kendi kusurundan yarar elde etmesi düşünülemeyeceğinden, açılan davada tam kusurlu olan eşin yoksulluk nafakası talebi reddedilecektir[28]. Yargıtay da tam kusurlu olan eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmeyeceği görüşündedir[29]. Öte yandan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eşlerden her birinin boşanmaya neden olan olaylarda kusurunun bulunduğu bir uyuşmazlıkta, sadakat yükümlülüğünü ihlal eden davacının bu davranışı nedeniyle diğer eşe göre daha fazla kusurlu olduğunu belirterek “tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve davacı-davalı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi”ni hukuka aykırı bulmuştur[30].
Buna karşılık, zina sebebine dayanılarak açılan boşanma davasında, davacı eşin boşanmaya neden olan olaylarda kusuru olduğu belirlense dahi, davalı eşin zina eylemi ispat edildiği ve davanın bu nedenle kabulüne karar verildiği takdirde, davacı eşin daha az kusurlu olduğu kabul edilmiş olacak ve bu nedenle yoksulluk nafakasına hükmedilecektir. Nitekim Kılıçoğlu, konuyu örneklendirerek kusur durumuna ilişkin görüşünü, “A aşırı kıskançlık nedeniyle kocası B ile devamlı tartışma çıkarmakta, sık sık evi terk etmekte, geri dönmektedir. B’nin ise, bu arada C isimli bir bayanla ilişkisi tespit edilmiştir. A, B aleyhine boşanma davası açtığında ortak yaşamı çekilmez hale getirmekte, davalı yanında kusurludur; fakat A’nın kusuru B’nin kusuruna nazaran ağır değildir” şeklinde ifade etmiştir[31].
Boşanma davasında yoksulluk nafakasının kadın veya erkek tarafından, tarafların davadaki sıfatlarından bağımsız olarak talep edilmesi mümkündür[32]. Bu bağlamda, boşanma davasında davalı sıfatını haiz eşin, davacı eşten yoksulluk nafakası talep etme hakkı bulunmaktadır. Ancak davalı, boşanmaya neden olan olaylarda davacıya göre ağır kusurlu ise, nafaka talebinde bulunamayacaktır. Yargıtay da, başka erkeklerle ilişkiye giren davalı kadının, boşanmaya neden olan olaylarda “daha ziyade kusurlu” olduğundan bahisle davalı kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin doğru olmadığını ifade etmiştir[33].
Yoksulluk nafakasının koşullarında da belirtildiği üzere, tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olması durumunda, TMK’de açık bir hüküm bulunmamakla birlikte yoksulluk nafakasına hükmedilebileceği kabul edilmektedir[34]. Bu durumda, örneğin davacı ve davalının zina eyleminde bulunması nedeniyle karşılıklı olarak eşit kusurlu bulundukları bir davada, yasal bir engel bulunmadığından, yoksulluk nafakasına hükmedilmesi mümkün görülmektedir. Bununla birlikte Yargıtay, 2004 tarihli bir kararında, tarafların evlilik birliğinin sonlanmasına neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğunu değerlendirmiş, ancak davalı kadının başka bir erkekle ilişkisi olduğunun anlaşılması nedeniyle davalı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesini hukuka aykırı bulmuştur[35].
IV. Nafakaya Hükmedilmesi ve Süre
Yoksulluk nafakası, TMK uyarınca boşanmanın mali sonuçlarından biri olup yalnızca boşanma davası sırasında veya boşanma davasından sonra TMK’nin 178. maddesinde belirlenen zamanaşımı süresi içinde talep edilebilecektir. Buna göre boşanma davası devam ederken hükmedilen tedbir nafakasından farklı olarak, boşanma davası sonucunda davanın esasıyla birlikte karara bağlanan yoksulluk nafakası, ancak bu kararın kesinleşmesiyle talep edilebilir[36].
TMK’de nafaka talebinde bulunan eşin “yoksulluğa düşecek olması” ifadesi kullanıldığından, talepte bulunan eşin boşanma nedeniyle ileride yoksulluğa düşme tehlikesi bulunması hâli de bu kapsama girmektedir[37]. Öte yandan, boşanma ile yoksulluğa düşme arasında illiyet bağı bulunmadığı takdirde, yoksulluk nafakasına hükmedilmeyecektir[38]. Bu bağlamda talepte bulunan eşin, boşanma sırasında olmasa bile ileride bu sebeple yoksulluğa düşeceği anlaşılıyorsa ve bu durum boşanma yüzünden gerçekleşecekse, yoksulluk nafakasına hükmedilecektir[39]. Bununla birlikte, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek kişi lehine nafakaya hükmedilirken, talepte bulunan kişinin ekonomik durumunun da dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Talepte bulunan kişi bir işte çalışıyorsa elde ettiği gelirin kendi ihtiyaçlarını karşılaması için yeterli olup olmadığı; çalışmıyorsa bunun için önünde yaş, sağlık durumu veya benzeri bir engel bulunup bulunmadığı; önceden sahip olduğu bir mal varlığı varsa bunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetip yetmediği gibi hususlar dikkate alınarak somut olayın özelliklerine göre yoksulluk nafakasına hükmedilmeyeceği gibi borçlunun talebi üzerine miktarda değişiklik de yapılabilecektir[40]. Nitekim TMK’nin 176. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir” hükmü ile 5. fıkrasında yer alan “Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir” hükmü bu duruma işaret etmektedir.
Yoksulluk nafakasının ödenme biçimi TMK’nin 176. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Anılan düzenlemeye göre, yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine hükmedilebilecektir. Bu çerçevede hâkim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak nafakanın toptan ya da irat biçiminde ödenmesine takdir yetkisiyle karar verebileceği gibi, tarafların kendi aralarında bu konuda yaptıkları anlaşmalar da -TMK’nin 184. maddesi uyarınca hâkim tarafından onaylandığı takdirde- geçerli olacaktır[41]. Bununla birlikte öğretide, 176. maddede açıkça yer almasa da hükmedilen yoksulluk nafakasının bir kısmının toptan bir kısmının ise irat biçiminde ödenmesine karar verilebileceği ifade edilmekte[42]; buna karşılık uygulamada genel olarak yoksulluk nafakasının irat biçiminde ödenmesine karar verildiği görülmektedir[43].
Son olarak TMK’nin 175. maddesinin 1. fıkrasının açık hükmü uyarınca, yoksulluk nafakası süresiz olarak talep edilebilecektir[44]. Öğretide, yaşam boyu nafaka ödenmesine hükmedilmesinde, nafaka yükümlüsünün ekonomik durumu; nafaka talep eden eşin yaşı, sağlık durumu, engelli olup olması; bir işte çalışabilmesi için yeterli eğitimi bulunup bulunmaması; ekonomik bağımsızlığını sağlama imkânı olup olmamasının göz önüne alınacağı belirtilmiştir[45]. Bununla birlikte, TMK’nin 176. maddesinin 3. fıkrası gereğince yoksulluk nafakası, nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkacak; nafaka alacaklısının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi durumlarında talep edilmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılacaktır.
Berna Berfin KAYA
[1] İsviçre Medeni Kanununun 125. maddesinde yoksulluk nafakası terimi yerine evlilik sonrası katkı ifadesinin kullanıldığı, hukukumuzda da kanun değişikliğiyle bu ifadenin kullanılmasının uygun olacağı yönünde görüş için bkz. Mustafa Şahin, “Türk – İsviçre Medeni Kanunlarına Göre Evlilik Sonrası Katkının (Yoksulluk Nafakasının) Şartları”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 21, S. 3, Ankara, 2017, s. 78.
[2] Esat Şener, Hukuk Sözlüğü, Ankara, Seçkin Yayınları, 2001, s. 583.
[3] Ahmet M. Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 168.
[4] Turgut Akıntürk, Derya Ateş, Türk Medenî Hukuku Aile Hukuku, Yenilenmiş 22. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 285.
[5] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 169; Mustafa Dural, Tufan Öğüz, Mustafa Alper Gümüş, Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku, Gözden Geçirilmiş 14. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2019, s. 154.
[6] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 17.12.2019 tarih ve 2019/2020 E. 2019/12381 K. sayılı kararı; 10.03.2004 tarih ve 2004/1940 E. 2004/2981 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.09.1992 tarih ve 1992/2-468 E. 1992/536 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[8] Aydın Zevkliler, M. Beşir Acabey, K. Emre Gökyayla, Medeni Hukuk, 6. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 1999, s. 1034-1035; Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 832-833; Akıntürk ve Ateş, s. 302.
[9] Halûk Burcuoğlu, “Alman Hukukunda Yeni Boşanma Sistemi ve Bu Sistem Işığında Türk Boşanma Hukukuna İlişkin Bazı Öneriler”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 48, S. 1-4, İstanbul, 1983, s. 130-131; Şahin, s. 90-91.
[10] Burcuoğlu, Öneriler, s. 131; Gediz Kocabaş, “Evlilik Sonrası Dayanışma İlkesi ve Bu İlkenin Sınırı Olarak Clean Break İlkesi Doğrultusunda Yoksulluk Nafakasını Belirleyici Ölçütler”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 19, S. 1, İstanbul, 2013, s. 362.
[11] Kocabaş, s. 358-359. Ayrıca Alman hukukundaki düzenlemeden farklı olarak Türk ve İsviçre Medeni Kanunlarında kişisel sorumluluk ilkesine açıkça yer verilmemiştir.
[12] Arzu Ahsen Medar, Yargı Kararları Işığında Türk ve İsviçre Hukukunda Yoksulluk Nafakası, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Ankara, 2018, s. 95.
[13] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 171; Öztan, Aile Hukuku, s. 836; Serap Helvacı, Fulya Erlüle, Medeni Hukuk, 5. Bası, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2018, s. 180; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 154; Akıntürk ve Ateş, s. 303.
[14] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.04.2017 tarih ve 2015/25757 E. 2017/4574 K. sayılı kararı, Yargıtay Karar Arama (https://karararama.yargitay.gov.tr) (E.T.: 01.09.2020).
[15] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 172; Öztan, Aile Hukuku, s. 837; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 154-155.
[16] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 171; Ömer Uğur Gençcan, Nafaka Hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları, 2018, s. 456.
[17] Zevkliler, Acabey, Gökyayla, Medeni Hukuk, s. 1036; Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 171; Gençcan, Nafaka Hukuku, s. 455-456; Mehmet Erdem, Aile Hukuku, Güncellenmiş 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2019, s. 200; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 155; Akıntürk ve Ateş, s. 303.
[18] Akıntürk ve Ateş, s. 303.
[19] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 172; Öztan, Aile Hukuku, s. 839; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 155; Akıntürk ve Ateş, s. 302.
[20] TMK’nin 175. maddesinde yoksulluk kavramıyla ilgili bir açıklamaya yer verilmemesinin kural içi boşluk olduğu yönündeki görüş için bkz. Öztan, Aile Hukuku, s. 834 vd.
[21] Zevkliler, Acabey, Gökyayla, Medeni Hukuk, s. 1035; Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 170; Öztan, Aile Hukuku, s. 838.
[22] Zevkliler, Acabey, Gökyayla, Medeni Hukuk, s. 1035; Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 170; Öztan, Aile Hukuku, s. 838-839; Erdem, s. 201; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 155; Akıntürk ve Ateş, s. 303-304.
[23] Medar, s. 8.
[24] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 170; Erdem, s. 204.
[25] Anayasa Mahkemesinin 17.05.2012 tarih ve 2011/136 E. 2012/72 K. sayılı kararı, 26.06.2012 tarih ve 28335 sayılı Resmî Gazete (www.resmigazete.gov.tr) (E.T.: 01.09.2020).
[26] Zevkliler, Acabey, Gökyayla, Medeni Hukuk, s. 1036; Helvacı ve Erlüle, Medeni Hukuk, s. 181; Medar, s. 93-95; Hüseyin Hatemi, Aile Hukuku, 7. Baskı, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2019, s. 134; Erdem, s. 203-204; Akıntürk ve Ateş, s. 304.
[27] Öztan, Aile Hukuku, s. 840-842; Erdem, s. 204; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 156.
[28] Gençcan, Nafaka Hukuku, s. 458.
[29] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 05.05.2004 tarih ve 2004/14070 E. 2004/15096 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[30] Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.07.2019 tarih ve 2017/2-2417 E. 2019/871 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[31] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 171-172.
[32] Öztan, Aile Hukuku, s. 836; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 155.
[33] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 07.04.2005 tarih ve 2005/3611 E. 2005/5595 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[34] Kürşad Yağcı, “Yoksulluk Nafakasında ‘Süresizlik’ Sorunu”, İstanbul Hukuk Mecmuası, C. 76, S. 1, İstanbul, 2018, s. 324.
[35] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 03.11.2004 tarih ve 2004/13618 E. 2004/13028 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[36] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 172; Öztan, Aile Hukuku, s. 836.
[37] Zevkliler, Acabey, Gökyayla, Medeni Hukuk, s. 1035; Medar, s. 4; Akıntürk ve Ateş, s. 303.
[38] Kumar bağımlılığı, çalışabilecek durumda olan kişinin kendi kabahatiyle çalışmaması, kendi kusuruyla dolandırılması sonucu kişinin iflas etmesi gibi durumlarda illiyet bağının olmadığı kabul edilmektedir(Medar, s. 83; Gençcan, Nafaka Hukuku, s. 490-493, Erdem, s. 203).
[39] Öztan, Aile Hukuku, s. 842; Medar, s. 83.
[40] Öztan, Aile Hukuku, s. 843-844; Gençcan, Nafaka Hukuku, s. 495; Erdem, s. 203-204; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 155.
[41] Öztan, Aile Hukuku, s. 846; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 157; Akıntürk ve Ateş, s. 307.
[42] Öztan, Aile Hukuku, s. 847.
[43] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 173; Erdem, s. 205; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 157.
[44] TMK’nin 175. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “süresiz olarak” ibaresinin iptal edilmesi talebi Anayasa Mahkemesinin 17.05.2012 tarih ve 2011/136 E. 2012/72 K. sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde “…176. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca, yoksulluk nafakası, nafaka alacaklısının evlenmesi ya da taraflardan birisinin ölümü halinde kendiliğinden, alacaklının evlenmeden fiilen evli gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi, nafaka yükümlüsünün ödeme gücünün tamamen yitirilmesi durumlarında ise mahkeme kararıyla ortadan kalkmaktadır. İtiraz konusu “süresiz olarak” ibaresi, nafaka alacaklısının her zaman ölünceye kadar yoksulluk nafakası alacağı anlamına gelmemektedir. Kanun koyucunun 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 175. maddesinde “süresiz olarak” ibaresine yer vermesinin amacı, boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek olan eşin diğer eş tarafından, şartları bulunduğu sürece ekonomik yönden desteklenmesi ve asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır” ifadelerine yer verilmiştir. Kararın tam metni için bkz. 26.06.2012 tarih ve 28335 sayılı Resmî Gazete (www.resmigazete.gov.tr) (E.T.: 01.09.2020). Karara yönelik eleştiriler için bkz. Yağcı, “Süresizlik”, s. 334-335. Son yıllarda yoksulluk nafakasına süresiz olarak hükmedilmesine ilişkin tartışmalar TBMM çalışmalarına da yansımıştır. Örneğin 14.05.2016 tarihli Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunda yoksulluk nafakasının süresiz olmasına ilişkin “Saha çalışmalarında görüldüğü üzere, çok kısa süren (birkaç̧ gün), hatta fiili birliktelik gerçekleşmemiş̧ ve/veya eşit kusurluluk halindeki boşanmalarda, eşlerden birinin süresiz olarak yoksulluk nafakası ödemesi, bu nafakayı ödeyen eş için orantısız bir ceza haline geldiği ifade edilmiştir. Yoksulluk nafakasının süresiz olarak verilmesi, bir sorun olarak belirtilmiştir. Bunun aynı zamanda kadının güçlenmesinin önünde bir engel olduğu da söylenmiştir” açıklamalarına yer verilmiş ve nafaka ödemeleri için bir fon oluşturulması önerilmiştir(bkz. Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, s. 83). Raporun tam metni için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss399.pdf (E.T.: 01.09.2020). Yoksulluk nafakasına ilişkin tartışmalar bu çalışmanın hazırlandığı tarih itibarıyla devam etmekle birlikte henüz TMK’de bir değişiklik yapılmamıştır.
[45] Öztan, Aile Hukuku, s. 845. Süresiz yoksulluk nafakasına ilişkin öne sürülen eleştiriler ve güncel tartışmalar için bkz. Medar, 2018; Yağcı, “Süresizlik”, 2018.