4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 185. maddesinin 3. fıkrasında, eşlerin evlilik birliğinin devamı süresince birbirlerine sadık kalmak zorunda oldukları düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca, evlilik birliğinin eşlere yüklediği en önemli yükümlülüklerden biri de sadakat yükümlülüğüdür[1]. Kanunun lafzından da anlaşıldığı üzere, sadakat yükümlülüğüne ilişkin düzenleme emredici kural niteliği taşımaktadır. Eşlerin birbirlerine sadık olmak zorunda olmalarının düzenlenmesindeki amaç ise gerek eşler gerek çocuklar yönünden sağlıklı bir aile birliği kurmak ve evliliğin devamlılığını sağlamaktır. Nitekim sadakat kavramı cinsel sadakatin yanı sıra duygusal, fiziksel ve ekonomik sadakati de bünyesinde barındırmaktadır. Eşlerin evlilik birliğine birlikte katkı sağlaması; karşılıklı sevgi, saygı ve güven ortamında çocuk yetiştirilmesi ve bu şekilde toplumsal düzenin korunması; özellikle cinsel sadakat yükümlülüğü yoluyla soybağı karışıklığının engellenmesi; evlenmenin sosyal amacı yanında cinsel arzuların tatmin edilmesi amacının gerçekleştirilmesi gibi nedenlerle sadakat yükümlülüğüne ayrıca önem atfedilmiştir[2].
Kanunda sadakat yükümlülüğünün bir tanımına yer verilmemiş ve sadece eşlerin birbirlerine sadık olmakla yükümlü oldukları hükme bağlanmıştır. Öğretide ise sadakat yükümlülüğü, eşlerin birbirlerine karşı tam ve sınırsız olarak bağlı olmaları şeklinde açıklanmaktadır[3]. Bununla birlikte, sadakat yükümlülüğünün, evlilik birliğinin tarafları yönünden, TMK’nin 2. maddesi ile hüküm altına alınan dürüstlük kuralının somutlaşmış hâli olduğu da belirtilmektedir[4]. Bu bağlamda sadakat yükümlülüğünün şartsız ve geniş kapsamlı bir yükümlülük olduğu, evlilik birliği sonucu kurulan ortak hayatın devamlılığı için eşlerin fedakârlık gösterdiği ve bu birliğin düzenini bozan davranışlardan kaçındığı bir yükümlülük olduğu kabul edilmektedir[5].
TMK’de evlilik birliğinin genel hükümlerine ilişkin benimsenen eşitlik ilkesi gereği, karı ve koca açısından sadakat yükümlülüğünü düzenleyen TMK’nin 185. maddesinin 3. fıkrasının uygulanmasında bir fark yoktur, bir diğer söyleyişle söz konusu hüküm her iki eş için de uyulması zorunlu olan ve aksinin kararlaştırılamadığı emredici bir hükümdür[6]. Öte yandan öğretide, TMK’de açıkça düzenlenmemiş olmakla beraber, sadece eşler yönünden değil, nişanlılar yönünden de sadakat yükümlülüğünün geçerli olduğu ve nişanlanmanın hükümlerinden biri olarak sayıldığı belirtilmiştir[7]. Nişanlılar yönünden “evlenme vaadine uygun hareket yükümlülüğü”[8] olarak da adlandırılan bu yükümlülük uyarınca, nişanlanmanın bir evlenme vaadi olduğu gözetildiğinde, nişanlıların bu vaade uygun davranışlar sergilemesi; nişanlılık süresi içinde tarafların birbirlerine karşı dürüst olmaları, birbirlerine sadık kalmaları, nişanlılık süresinin sonunda evliliğin gerçekleşebilmesi için üzerlerine düşen diğer yükümlülükleri yerine getirmeleri gerekmektedir[9]. Benzer şekilde, TMK’nin 185. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen sadakat yükümlülüğünün, nişanlanmaya sınırlı olarak kıyasen uygulanacağı; bunun yanında ahlak kuralları ile örf ve âdet gereği de tarafların sadakat yükümlülüğü ile bağlı olduğu ifade edilmektedir[10]. Bu bağlamda, nişanlılar arasındaki sadakat yükümlülüğü, her iki taraf için de eşit olarak uygulanacak ve evlenmeyle birlikte eşler arasındaki sadakat yükümlülüğüne dönüşecektir. Ancak nişanlılığın evlilik dışında başka bir sebeple sona ermesi hâlinde tarafların bu yükümlülüğü de sona erecektir[11].
Berna Berfin KAYA
[1] Arapça kökenli “sadakat” kelimesi Türk Dil Kurumuna göre “içten bağlılık” anlamını taşımaktadır. Türk Dil Kurumu Sözlükleri (https://sozluk.gov.tr)(E.T.: 01.09.2020).
[2] Oğuz Ersöz, Türk Hukukunda Zina Sebebiyle Boşanma, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018, s. 35; Bilal Atılkan, Evlilik Birliğinde Sadakat Yükümlülüğü, Yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Çankaya Üniversitesi, Ankara, 2019, s. 12-13; Faruk Erem, “Zina”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 1, Ankara, 1961, s. 125-126.
[3] Mustafa Dural, Tufan Öğüz, Mustafa Alper Gümüş, Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku, Gözden Geçirilmiş 14. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2019, s. 161.
[4] Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 198; Emel Badur, Gamze Turan Başara, “Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 65, S. 1, Ankara, 2016, s. 105.
[5] Öztan, Aile Hukuku, s. 198; Serap Helvacı, Fulya Erlüle, Medeni Hukuk, 5. Bası, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2018, s. 183; Bahattin Aras, “Sadakat Yükümlülüğünün İhlal Edilmesi Halinde Eşin ve Üçüncü Kişinin Manevi Tazminat Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi, C. 11, S. 116, Ankara, 2016, s. 4; Atılkan, s. 10.
[6] Turgut Akıntürk, Derya Ateş, Türk Medenî Hukuku Aile Hukuku, Yenilenmiş 22. Bası, İstanbul, Beta Basım, 2020, s. 113; Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 104.
[7] Aydın Zevkliler, M. Beşir Acabey, K. Emre Gökyayla, Medeni Hukuk, 6. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, 1999, s. 761; Ahmet M. Kılıçoğlu, Aile Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 21; Öztan, Aile Hukuku, s. 67; Helvacı ve Erlüle, Medeni Hukuk, s. 151; Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 105.
[8] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 21.
[9] Kılıçoğlu, Aile Hukuku, s. 21; Mehmet Erdem, Aile Hukuku, Güncellenmiş 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2019, s. 31.
[10] Öztan, Aile Hukuku, s. 67; Dural, Öğüz, Gümüş, Aile Hukuku, s. 26; Akıntürk ve Ateş, s. 41.
[11] Badur ve Turan Başara, “Sadakat Yükümlülüğü”, s. 105.