6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 392. maddesi uyarınca, kural olarak, ihtiyati tedbir talep eden kişi, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorundadır.
HMK, teminat gösterilmesini bir zorunluluk olarak düzenlemekle beraber, burada hâkime teminat alıp almama konusunda bir takdir yetkisi tanındığı kabul edilmektedir[1]. Nitekim kanunda da açıkça düzenlendiği üzere, ihtiyati tedbir talebi bir resmi belgeye (ilâm, noter senedi, icra tutanağı), bir başka kesin delile dayanıyorsa veya durum ve koşullar gerektiriyorsa, mahkeme teminat alınmamasına da karar verebilir. Ancak böyle bir durumun varlığı hâlinde, mahkeme, verdiği kararda teminat alınmamasına ilişkin gerekçesini açıkça belirtmelidir. Nitekim Yargıtay da, teminat alınmama gerekçesinin kararda açıkça belirtilmesi gerekirken yetersiz gerekçe ile teminat alınmadan ihtiyati tedbir kararı verilmesini usul ve yasaya aykırı bulmuştur[2].
Öğretide de, ihtiyati tedbir talebinde bulunan kişinin, HMK’nin 392. maddesinde sayılan belgelerden biri ile talepte bulunması hâlinde, kendisinden teminat gösterilmesinin beklenmesinin akla uygun bir yaklaşım olmayacağı, zira bu şekilde kuvvetli bir delile dayanan kimsenin tedbirde haksız çıkma ihtimalinin zayıf olduğu kabul edilmektedir[3]. Konuya ilişkin olarak Yargıtay da vermiş olduğu bir kararında, somut olayda ihtiyati tedbir talebinde bulunanın, talebini, idare mahkemesi ve Danıştay dairesinin onama ilamına dayandırması sebebiyle, teminat gösterilmesi zorunluluğu bulunmadığına karar vermiştir[4].
HMK’de bahsi geçen “durum ve koşulların” gerektirmesi hâlinde teminat gösterilmemesi kararına örnek olarak, talep edenin, hakkına kavuşmadığı takdirde zaruret hâline düşecek olması gösterilebilir. Öğretide bazı yazarlar ise, teminat alınmamasını gerektiren durum ve koşulların ne olduğu açıkça belirtilmeden ve gerekçe gösterilmeden takdiren teminat alınmaksızın tedbir kararı verilmesinin, açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması nedeniyle hâkimin sorumluluğunu gerektireceği görüşündedir[5].
HMK’nin 392. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, teminat gösterilmesi kural olarak bir zorunluluk olmakla birlikte, adli yardımdan yararlanan kişilerin, adli yardımın niteliği gereği teminattan muaf oldukları açıkça hükme bağlanmıştır. HMK’de açıkça düzenlenmemekle birlikte, nafaka davalarında da, tarafların sosyal ve mali durumuna ilişkin araştırma yapıldıktan sonra, hâkim, takdir yetkisini kullanarak teminat alınmaksızın tedbir nafakasına hükmedebilecektir[6]. Yargıtay’ın, tapu kayıtlarına teminatsız tedbir konulması talep edilen bir davada, davacının Alman uyruklu ve Almanya’da ikamet etmekte olup Türkiye Cumhuriyeti ile Alman Devleti arasında Hukuki ve Ticari Mevaddı Adliyeye Müteallik Münasebatı Mütekabileye Dair Mukavele uyarınca teminattan muaf olduğu, bu nedenle davacının teminatsız olarak tedbir talebinin kabulü ile ihtiyati tedir kararının uygulanmasına ilişkin verdiği karar da, teminattan muaf tutulmaya bir başka örnek teşkil etmektedir[7].
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 110. maddesinde, ihtiyati tedbir talebinde bulunan tarafın Devlet olması hâlinde teminattan muafiyet düzenlenmiştir. Ancak 6100 sayılı HMK’de yapılan düzenleme ile Devlete tanınan bu muafiyet ortadan kaldırılmış ve ihtiyati tedbir talep edenin Devlet olması durumunda, yine kural olarak teminat gösterilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Bu şekilde, özel hukuk ilişkilerinde devletin vatandaşı karşısında eşit olduğu esası kabul edilmiştir[8]. Bununla birlikte, HMK’nin 392. maddesi uyarınca teminat gösterilmeksizin tedbir kararı verilebilmesine ilişkin esasların, talep sahibinin kamu tüzel kişisi olması bakımından da uygulanacağı kabul edilmektedir[9].
İhtiyati tedbir kararının uygulanabilmesi için, ihtiyati tedbir talebinde bulunan kişinin, bahsi geçen teminatı tedarik ederek mahkemenin göstermiş olduğu yere yatırması gerekmektedir[10].
Berna Berfin KAYA
[1] Görgün, L. Şanal/Börü, Levent/Toraman, Barış/Kodakoğlu, Mehmet, Medenî Usûl Hukuku, 7. Baskı, Ankara 2018, s. 737.
[2] Yarg. 21. HD., T. 06.03.2013, E. 2013/3045 K. 2013/4079 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 25.04.2019).
[3] Görgün/Börü/Toraman/Kodakoğlu, s. 737.
[4] Yarg. 14. HD., T. 13.10.2014, E. 2014/6334 K. 2014/11071 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 25.04.2019).
[5] Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Taş Korkmaz, Hülya, Medeni Usûl Hukuku Cilt III, 15. Baskı, İstanbul 2017, s. 2495, ayrıca bkz. dn. 102.
[6] Tombaloğlu, Onur, “Medeni Usul Hukukunda İhtiyati Tedbirlerin Uygulanması”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2017, s. 73.
[7] Yarg. 8. HD., T. 13.05.2013 E. 2013/6173 K. 2013/6983 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 25.04.2019).
[8] Konuralp, Cengiz Serhat, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre İhtiyati Tedbirler”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası C. LXXI, S. 2, 2013, s. 239.
[9] Görgün/Börü/Toraman/Kodakoğlu, s. 737.
[10] Konuralp, s. 238.