19 Şubat 2020 tarih ve 31044 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 09 Ocak 2020 tarih ve 2014/4926 başvuru numaralı Şehmus Altındağ ve Diğerleri başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, başvurucular, 24 Aralık 1991 tarihinde Diyarbakır ili Kulp ilçesinde görev yapan kolluk güçlerinin, yasal koşulları oluşmamasına rağmen silah kullanmak suretiyle aralarında başvurucuların yakınlarının bulunduğu yedi kişinin ölümüne ve başvurucu Şehmus Altındağ dâhil birkaç kişinin yaralanmasına neden olduklarını; soruşturma makamlarının yaşanan olayı etkili ve süratli bir biçimde soruşturmadıklarını; soruşturma dosyasını inceleme haklarının kısıtlanması nedeniyle edinebildikleri tek bilginin Kulp Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen fezlekenin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi olduğunu iddia ederek etkili başvuru, adil yargılanma ve yaşam haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
Adalet Bakanlığı, başvuruya ilişkin görüşünde, başvurucuların 18 Mart 2005 tarihi itibarıyla soruşturmanın esası ile ilgili bir ilerlemenin olmadığını öğrendiklerini; bu tarihten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)ne başvuru yapma imkânları bulunmasına rağmen bu yönde bir başvuru yapmadıklarını; başvurucuların soruşturma dosyasının kaybolduğu ve bir ilerleme kaydedilemediğini öğrendikten yaklaşık dört yıl sonra Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi verdiklerini, oysa kişilerin şikâyetlerini çok uzun süre geçmeden yetkili adli mercilere sunma yükümlülüklerinin olduğunu; etkili bir ceza soruşturması yapılmadığının farkına varıldığı veya varılması gerektiği andan itibaren ise AİHM’e başvuru yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte, verilen görüşte, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma imkânı getirilmiş olmasına rağmen başvurucuların yaklaşık iki yıl sonra bireysel başvuru yaptıkları belirtilerek başvurunun süresi içinde yapılmadığı iddia edilmiştir. Son olarak başvurucuların bir kısmının soruşturma dosyasında müşteki sıfatıyla yer almadıklarına değinen Bakanlık, bu kişilerin soruşturma aşamasında öne sürmedikleri iddialar ile daha önce sunmadıkları bilgi ve belgeleri ilk kez Anayasa Mahkemesi önüne getirmelerinin mümkün olmadığı yönünde görüş bildirmiştir. Başvurucular ise, Bakanlık görüşüne karşı sundukları beyanlarında, yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine dair iddialar bakımından devletin etkin soruşturma yükümlülüğünün mağdurların şikâyetine bağlı olmadığını; mağdurların dosyanın akıbeti hakkında girişimde bulunmamaları nedeniyle devletin yükümlülüğünün ortadan kalkmadığını ve somut olayda mağdurlara atfedilebilecek bir kusurun da bulunmadığını dile getirmişlerdir.
Anayasa Mahkemesi, başvurucuların iddialarının yaşam hakkının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin olması nedeniyle başvurunun yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine; ancak dosya kapsamında başvuru konusu olayda yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediğinin tespitine yarar bilgi ve belge bulunmadığından incelemenin yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlı olarak yapılmasına karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme neticesinde, yaşanan olayda yakınları ölen bir kısım başvurucuların bireysel başvurularının, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
Olay nedeniyle yaralanan ve sakat kalan başvurucu Şehmus Altındağ ile yakınları ölen diğer başvurucular yönünden yaptığı incelemede ise, Mahkeme, olaya karışan kolluk görevlileri hakkında açılan soruşturma dosyalarının kaybolduğunun 2004 yılında başvurucuların yaptığı başvuru sonucu ortaya çıktığını, buna rağmen Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından konuya ilişkin yeni bir soruşturmanın aradan beş yıl geçtikten sonra ve başvurucuların şikâyeti üzerine başlatıldığını; Kulp Kaymakamlığınca şüphelilere yüklenen suçlara ilişkin genel soruşturma usulünün uygulanacağı belirtilmesine rağmen Savcılık tarafından soruşturma izni gerektiğinden bahisle Bölge İdare Mahkemesine başvuru yapıldığını ifade etmiş ve açıkladığı nedenlerle ceza soruşturmasının makul bir sürat ve özenle yürütülmediği sonucuna varmıştır. Öte yandan kararda, somut olayda kritik olan hususların silah kullanımının hangi koşullarda gerçekleştiği ve silahlı güç kullanımının meşru müdafaaya dayanıp dayanmadığı olmasına rağmen, soruşturma aşamasında ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanmadığına da dikkat çekilmiştir.
Sonuç olarak soruşturma sürecinde elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analize tabi tutulması gerekliliğinin tam olarak yerine getirilemediğine kanaat getiren Yüksek Mahkeme, beş başvurucu yönünden Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine; kararın bir örneğinin yaşam hakkının gerektirdiği etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve üç başvurucuya müştereken net 40.000 TL, diğer iki başvurucuya ise ayrı ayrı net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine oy birliğiyle karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.