16 Ocak 2020 tarih ve 31010 sayılı Resmî Gazete’de Anayasa Mahkemesinin 10 Aralık 2019 tarih ve 2016/12937 başvuru numaralı Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç başvurusuna ilişkin kararı yayımlanmıştır.
Karara konu olayda, başvurucular, Soma maden kazasında 301 madencinin ölümünü protesto etmek için Madenci Anıtı önünde yapılacak basın açıklamasına katılmak üzere Güvenpark tarafında toplanan kişilere polis tarafından gereksiz bir şekilde kimyasal gaz, tazyikli su ve plastik mermiyle müdahale edildiğini, kendilerine doğru bir metreden az mesafeden gaz sıkılması nedeniyle yaralandıklarını belirtmişlerdir. Bu doğrultuda polisler hakkında suç duyurusunda bulunan başvurucular, soruşturma aşamasında dosya arasına giren bazı kamera kayıtlarında yaralandıklarına dair kendi görüntüleri yer almasına rağmen bilirkişi raporunda bu durumun göz ardı edildiğini, Ankara Emniyet Müdürlüğünün gönderdiği MOBESE kayıtlarının olay öncesine ilişkin olduğunu, olay anına ilişkin bir kısım kayıtların delilleri gizlemek amacıyla gönderilmediğini öne sürerek polisler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın eksik bilgilere dayandığını savunmuşlardır. Son olarak Savcılığın yapılan müdahaleyi zor kullanma yetkisi kapsamında değerlendirdiğini, oysa merdivende otururken ve hiçbir şiddet olayına karışmamışken bir anda polis saldırısına maruz kaldıklarını iddia eden başvurucular, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı ve bununla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutuna ilişkin Anayasa Mahkemesi, kararında, başvurucuların şiddet olaylarının meydana geldiği yerlere gitmediklerini ve bulundukları yerde gösterinin barışçıl niteliğini bozmadıklarını; polisin müdahalesi sonucu yaralandıklarının ise kamera kayıtlarının bir bölümüyle sabit olduğunu; Güvenpark’taki toplanma alanında şiddet hareketleri olduğuna dair kamera kaydı bulunmadığı gibi kolluk tarafından hazırlanan tutanakta böyle bir tespit de yapılmadığını ifade ederek kolluğun müdahalesinin gerekliliğinin idari ve yargısal mercilerce ortaya konulamadığını belirtmiştir. Ayrıca kararda, insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuna ilişkin olarak, başvurucuların biber gazı kullanımı sonucunda yaralandıklarının adli raporlarla tespit edilmesine rağmen bu raporların kötü muamele iddialarını soruşturmakla yetkili makamlara gönderilmemesinin resen ve derhâl soruşturma yapılması ilkesine aykırı olduğuna değinilmiştir.
Yüksek Mahkeme, yürütülen soruşturmada, özellikle olay yerindeki tüm kamera kayıtlarına dair kapsamlı bir araştırma yapılmadığını, delillerin toplanmasında özensiz davranıldığını; başvuruculara biber gazı kullanan kolluk görevlilerinin bulunması için yeterli çabanın sarf edilmediğini; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesinde sadece potansiyel şüpheli olan(kolluk görevlileri) kişilerce hazırlanan tutanağa yer verildiğini ve savcılık tarafından dosyada bulunan delillerin isabetli bir biçimde analiz edilmediğini ifade ederek kötü muamele iddiasının gerçekleşme koşullarının tespit edilememesine neden olunduğunu vurgulamıştır.
Mahkeme, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin olarak ise, dosyadaki kamera kayıtları ve kolluk tarafından hazırlanan tutanağa göre başvurucuların bulunduğu Güvenpark bölgesindeki protestolarda şiddet olayının yaşanmadığına; başvurucuların ödev ve sorumluluklarına aykırı davrandıkları, kendilerinin bizzat şiddete başvurdukları veya haklarını barışçıl kullanmadıkları yönünde de bir belirleme olmadığına, buna rağmen başvurucuların polisin müdahalesine maruz kaldıklarına değinmiştir.
Sonuç olarak başvurucuların eylemlerinin kamu düzeninin bozulmasına yol açtığı ya da bozulma tehlikesi doğurduğu hususunun idarece ortaya konulamadığına kanaat getiren Yüksek Mahkeme, Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun, 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ve başvuruculara ayrı ayrı net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine oy birliğiyle karar vermiştir.
Yüksek Mahkeme kararının tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.