Anonim şirketin feshi davası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 531 uyarınca, halka kapalı anonim şirketlerde “sermayenin en az onda birini temsil eden payların sahipleri” ve halka açık anonim şirketlerde “sermayenin en az yirmide birini[1] temsil eden payların sahipleri”; kısa ifadesiyle, azınlık tarafından açılabilir. Bu oranda paya tek bir pay sahibi sahip olabileceği gibi birden fazla pay sahibi bir araya gelerek de söz konusu hakkı kullanabilir[2]. Kanun koyucu, fesih davasını pay sahipliğine ve azınlık sıfatına bağlı kişisel nitelikte bir dava olarak düzenlemiş ve bu davayı da azınlığa özgülemiştir[3]. Ancak, tek ortaklı anonim şirketlerde haklı sebeple fesih davasının gündeme gelmeyeceğine özellikle işaret etmek gerekir, zira bu tür anonim şirketlerde bütün paylar tek bir kişiye aittir ve dolayısıyla şirkette azınlık olmadığı gibi başka bir pay sahibi de bulunmamaktadır[4].
Usul hukuku bakımından, bir davanın açılabilmesi, davacının o davada hukukî yararının bulunmasına bağlıdır(6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 114/1-h). Bu husus dava şartıdır ve yokluğu hâlinde dava usulden reddedilir. Fesih davasının açılabilmesi için ise, TTK md. 531’de öngörülen oranlara sahip olmak gerekli ve yeterlidir[5]. Bir başka söyleyişle, hâkim, böyle bir dava önüne geldiğinde, yalnızca davacının sahip olduğu pay oranını incelemekle yetinecek, ayrıca HMK md. 114/1-h’de yer alan hukukî yarar şartını gözetmeyecektir[6]. Pay oranı yüzdelerinin hesaplanmasında, sermayenin ödenmiş olup olmamasının bir önemi bulunmayıp itibari değeri esastır[7]. Yargıtay 11. HD, 10.02.2014 tarih ve 2013/12495 E. 2014/2202 K. sayılı kararında, sahip olduğu pay miktarı göz önüne alındığında, davacının, azınlık sıfatını haiz olmadığı için fesih davasını açamayacağı, dolayısıyla, davacı tarafından ileri sürülen hususların haklı nedenle fesih sebebi sayılamayacağına ilişkin mahkeme kararını onamıştır[8].
– Pay Sahipliği
Fesih davası, kural olarak pay sahipleri tarafından açılabilir. Bir diğer söyleyişle, davacı sıfatı payın maliki olan azınlığa aittir. Dolayısıyla, payın üzerinde tanınan rehin hakkı, bu hakkı elinde bulunduran kişiye fesih davası açma hakkını vermez[9]. Aynı şekilde, payların üzerinde vedia ya da ariyet hakkı bulunması; intifa senedi veya katılma intifa senedi sahibi olunması ile davacı sıfatı kazanılamaz[10]. Öte yandan bu dava, pay sahibi olmak hususunda beklenen bir hakka sahip bulunan ve fakat henüz hukuken pay sahibi olmayanlar tarafından açılamaz[11].
Fesih davası, gerçek kişi(ler) tarafından açılıyorsa davacının kendisi, kanuni veya akdi temsilcisi; tüzel kişi(ler) tarafından açılıyorsa tüzel kişinin yetkili temsilcisi, yetkili organı veya belirlenen akdi temsilcisi aracılığıyla açılabilir[12].
– Davacının Sahip Olması Gereken Pay Oranı
Davacının sahip olması gereken pay oranı, davanın açılması ve dava süresince bunun muhafazasının gerekip gerekmemesi ile söz konusu oranların esas sözleşmeyle değiştirilip değiştirilemeyeceği konuları bakımından önem taşımaktadır.
– Davacı Azınlığın Sahip Olduğu Pay Oranının Dava Süresince Muhafazasının Gerekip Gerekmemesi
Fesih davasının açılabilmesi için davacının pay sahipliği sıfatının ve TTK md. 531’de öngörülen pay oranlarının davanın açıldığı tarihte mevcut olması gerekir(HMK md. 114/1-d)[13]. Bir diğer söyleyişle, bu davanın görülebilmesi için davacının koşulları anılan maddede düzenlenen taraf ehliyeti sıfatını haiz olması gerekir. Aksi hâlde dava esasa girilmeksizin usulden reddedilecektir. Bununla birlikte, fesih davası açma hakkı paylara değil, azınlığın pay sahipliği sıfatına bağlı bir haktır. Dolayısıyla, azınlığın pay sahipliği sıfatı, kural olarak, haklı sebebin gerçekleştiği tarihte de var olmalıdır[14].
Davacı azınlığın pay sahipliği sıfatını ve sahip olduğu pay oranını, kural olarak, davanın sonuna dek, bir diğer söyleyişle, dava kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar muhafaza etmesi gerekir[15]. Öğretide hâkim görüş, davacının, sahip olduğu payın, Kanunda öngörülen oranların altına düşmesi hâlinde, davanın usulden reddedileceği yönündedir[16]. Hâkim görüşe büyük oranda katılmakla birlikte, kanımızca, sırf azınlık pay sahiplerinin pay oranlarını düşürerek açılan davayı bertaraf etmek için büyük sermaye artırımlarına gidilmesi gibi ayrıksı bazı durumlarda mahkeme davaya devam edebilmelidir. Bir diğer söyleyişle, somut olay adaletinin sağlanabilmesi adına mahkeme bu hususta da takdir yetkisine sahip olmalıdır.
– Davacı Azınlığın Sahip Olması Gereken Pay Oranlarının Esas Sözleşme ile Değiştirilip Değiştirilemeyeceği
TTK md. 340’da düzenlenen emredici hükümler ilkesiyle Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümleri –buna TTK md. 531 de dâhil olmak üzere– kural olarak emredici nitelikte kabul edilmiştir. Anılan maddenin lafzı dikkate alındığında, esas sözleşmeyle TTK hükümlerinden farklı düzenlemeler yapılması ancak Kanunun kendisi buna açıkça izin vermişse mümkündür. Bunun dışında esas sözleşme, Kanun hükümlerine aykırı olamayacaktır. Bu genel kural ile birlikte, TTK md. 531 gerekçesinde, “Bu hakkın kullanılabilmesi için esas sermayenin onda birine sahip olmak gerekli ve yeterlidir. Bu oranda paya bir paysahibinin sahip olması şart değildir. Birden fazla paysahibi de bir araya gelerek söz konusu hakkı kullanabilir. Esas sözleşme ile daha düşük bir oran öngörülebilir” ifadelerine yer verilmiştir.
TTK md. 340 hükmü ile TTK md. 531 gerekçesi birbirine taban tabana zıttır. Öğretide bir görüş[17], her ne kadar azınlığın sahip olması gereken oranların esas sözleşme ile değiştirilebileceği yönünde ise de, kanun hükmü, gerekçeye nazaran öncelikle uygulanacaktır. Bir diğer söyleyişle, kanaatimizce, azınlık pay oranlarının esas sözleşme ile değiştirilmesi mümkün değildir[18].
– Davacının Kusurlu Olmasının Davaya Etkisi
Azınlık, fesih davası hakkını, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu md. 2 kapsamında düzenlenen dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanmalıdır. Pay sahipliği ilişkisinin, sürekli bir borç ilişkisi doğurduğu düşünüldüğünde, hayatın olağan akışı içerisinde, davacı azınlığın bazı kusurlarının olabileceğini itiraf etmek gerekir. Dolayısıyla, davanın kabul edilebilmesi için, davacı azınlığın kusursuz olması şart değildir. Ancak, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki hukuk ilkesi ışığında, davacının, gerçekleşmesine bizzat kendisinin neden olduğu ya da ağır kusurlu bulunduğu durumlarda, haklı sebebin var olmadığı sonucuna varılacaktır[19]. Dolayısıyla açılan davada, şirkette tüm pay sahiplerinin davranışları ve bunların şirkette yol açtığı durum, haklı sebep bağlamında birlikte değerlendirilerek sonuca gidilecektir.
Osman Can BAŞDEMİR
[1] Halka açık anonim şirketlere yönelik bu ifade, TTK md. 531’e Adalet Komisyonu tarafından eklenmiştir(Moroğlu, E.: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Değerlendirme ve Öneriler, 8. Baskı, İstanbul 2016, s. 330; Kendigelen, A.: Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler, Yenilikler ve İlk Tespitler, Güncellenmiş 2. Basıdan 3. (Tıpkı) Bası, İstanbul 2016, s. 434).
[2] TTK md. 531 gerekçesi.
[3] Şahin, A.: Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, İstanbul 2013, s. 347-348; Hanağası, E.: “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davasının Medenî Usûl Hukuku Perspektifinden Değerlendirilmesi”, Batider, C. XXXII, S. 1, s. 207-208.
[4] Şener, O. H.: Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, Gözden Geçirilmiş 4. Bası, Ankara 2019, s. 635.
[5] TTK md. 531 gerekçesi.
[6] Tasfiyesine karar verilen bir şirkete karşı fesih davası açılmasında hukukî yarar bulunmadığı yolunda bkz. Yargıtay 11. HD’nin 21.10.2015 tarih ve 2015/3992 E. 2015/10828 K. sayılı kararı (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Türk Ticaret Kanununa İlişkin Kararları 2015-2016, İstanbul 2018, s. 360).
[7] Tekinalp, Ü.: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Değişiklikler ve İkincil Düzenlemelerle Güncelleştirilmiş 4. Bası, İstanbul 2015, s. 342.
[8] Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Türk Ticaret Kanununa İlişkin Kararları 2014, İstanbul 2018, s. 318. Aynı yönde bkz. Yargıtay 11. HD’nin 29.09.2016 tarih ve 2015/13250 E. 2016/7626 K. sayılı kararı, https://karararama.yargitay.gov.tr (E.T.: 21.05.2019).
[9] Çelik, A.: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’na Göre Anonim Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi”, Batider, C. XXV, S. 4, s. 587.
[10] Poroy, R. / Tekinalp, Ü. / Çamoğlu, E.: Ortaklıklar Hukuku II, Yeniden Yazılmış 13. Bası, İstanbul 2017, s. 341; Hanağası, s. 209.
[11] Hanağası, s. 209-210.
[12] Erdem, N.: Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 2. Bası, İstanbul 2019, s. 180; Hanağası, s. 211.
[13] TTK md. 531 gerekçesi; Şahin, s. 346.
[14] Nomer Ertan, N. F.: “Yargıtay Kararları Işığında Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi”, Yürürlüğünün 5. Yılında ve Yargıtay Kararları Işığında Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu(Tebliğler ve Tartışmalar), İstanbul 2018, s. 98.
[15] Poroy / Tekinalp / Çamoğlu, Ortaklıklar II, s. 341; Erdem, s. 180.
[16] Poroy / Tekinalp / Çamoğlu, Ortaklıklar II, s. 341; Pulaşlı, H.: Şirketler Hukuku Şerhi, C. III, Tamamen Yenilenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara 2018, s. 2421; Şahin, s. 346; Erdem, s. 180; İlbasmış Hızlısoy, Ö.: Anonim Şirketin Haklı Sebeple Feshi, Ankara 2016, s. 198. Aksi görüş için bkz. Eriş, G.: Açıklamalı-İçtihatlı 6335 – 6552 – 6728 Sayılı Kanunlarla Güncellenmiş TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler, C. III, 3. Baskı, Ankara 2017, s. 2691.
[17] Hükmün nispi emredici olduğu, bir diğer söyleyişle, Kanunda öngörülen azınlık payı oranlarının düşürülebileceği ancak yükseltilemeyeceği görüşü için bkz. Çamoğlu, E.: “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davasının Usulî Hükümleri”, s. 2, www.yargidunyasi.com (E.T.: 21.05.2019); Pulaşlı, Şerh, s. 2421; Yıldız, Ş.: “TTK Tasarısına Göre Anonim Şirketin Haklı Sebeplerle Feshi”, Çetingil ve Kender’e 50. Birlikte Çalışma Yılı Armağanı, İstanbul 2007, s. 1197, Erdem, s. 176; Altaş S.: Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirketler, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 9. Baskı, Ankara 2019, s. 838.
[18] Bu gerekçeyle aynı yönde bkz. Tekinalp, Sermaye Ortaklıkları, s. 332-333; Karasu, R.: Anonim Şirketlerde Emredici Hükümler İlkesi, Güncelleştirilmiş 2. Bası, Ankara 2015, s. 45 vd.; Nomer Ertan, N. F.: Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası -TTK m. 531 Üzerine Düşünceler-, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. LXXIII, S. 1, s. 423; Şener, s. 635; Eriş, s. 2690. Farklı gerekçeyle aynı yönde bkz. Poroy / Tekinalp / Çamoğlu, Ortaklıklar II, s. 341.
[19] İlbasmış Hızlısoy, s. 65-66. Ortak kusurun varlığı hâlinde davanın açılamayacağı görüşü için bkz. Poroy / Tekinalp / Çamoğlu, Ortaklıklar II, s. 341. Ayrıca davacının kusursuz olması gerektiğine ilişkin görüş için bkz. Eriş, s. 2689.