Fesih davasının ön şartı olan haklı sebep, göreceli niteliğinden kaynaklı olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu md. 4’te düzenlenen hâkimin takdir yetkisi kapsamında değerlendirilmelidir. Sözü geçen hüküm uyarınca, hâkim, kanunun kendisine takdir yetkisi tanıdığı, durumun gereklerini veya haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği hâllerde, hukuka ve hakkaniyete[1] göre karar verir. Hukuk kuralları, genel ve soyut kurallar olduğundan, bu kuralların bütün sosyal ilişkileri ve yaşamın her bir alanını kucaklayacak düzenlemeler yapması olanaksızdır[2]. Bu sebeple, kanun koyucu, hukuk kurallarının birbirine benzer olaylara uygulanabilir olması prensibini benimsediği alanlarda takdir yetkisi tanıma yoluna gitmiştir[3]. Hâkimin takdir yetkisi, kanun koyucunun bıraktığı bilinçli boşlukların, somut olayın özellikleri, toplumun ahlaki düşünceleri, takdir yetkisi tanıyan kuralların amacı ve sosyal adalet gibi hususların göz önünde tutularak ferdileştirilmesi için tanınan yetkidir[4]. Bir diğer söyleyişle, hâkimin takdir yetkisi, genel ve soyut hukuk kurallarının yaşamın somut olaylarına uydurulabilmesinin bir aracıdır[5].
İsviçre Federal Mahkemesi, haklı sebepleri tayin ederken Bertsch’in soru kataloğundan hareketle, şirketin varlığının devam etmesiyle pay sahiplerinin menfaatlerinin ihlal edilip edilmediğini veya ağır tehlikeye maruz kalıp kalmadığı; şayet menfaatler ihlal edilmiş ya da ağır tehlike mevcut ise ortaya çıkan durumun feshe nazaran hafif bir araçla etkili bertaraf edilip edilemeyeceği; şirketin faaliyetine devam etmesinin davacıdan beklenip beklenemeyeceği hususlarını dikkate alır[6].
Hâkime tanınan takdir yetkisi, mutlak ve sınırsız değildir. Hâkim takdir yetkisini kullanırken objektif ölçülere dayanmalı, takdir yetkisinin amacına uygun hareket etmeli ve menfaatler dengesini gözeterek somut olaya en uygun düşecek şekilde bir çözüme ulaşmalıdır[7]. Takdir yetkisinin kullanılması, niteliği itibarıyla bir maddi hukuk uygulaması olduğundan yargı denetimine tabidir[8]. Bu nedenle hâkimin vereceği karar, denetlenebilir olması için gerekçeli olmalıdır. Hâkim, hiçbir şekilde bağlayıcılığı olmamakla birlikte, kendisinde kanaat uyanması için bilirkişilerden, meslek kuruluşlarından ve resmî kurumlardan görüş alabilir[9].
Osman Can BAŞDEMİR
[1] Hakkaniyet(eski tabir ile nısfet veya nasafet), somut olaylara ait özelliklerin ve bu olaylara ilişkin hâl ile şartların, menfaat çatışmaları da göz önünde tutulmak suretiyle kanunun onları en iyi tatmin edecek ve somut olayların özelliklerine en uygun gelecek biçimde uygulanmasını gerektireceği ifade edilmiştir(Akipek, J.G. / Akıntürk, T. / Ateş, D.: Türk Medenî Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, C. I, Yenilenmiş 14. Baskı, İstanbul 2018, s. 145-146).
[2] Kılıçoğlu, A. M.: Medeni Hukuk, Gözden Geçirilmiş – Güncellenmiş 2. Bası, Ankara 2018, s. 144.
[3] Kılıçoğlu, s. 144.
[4] Edis, S.: Hukukun Uygulanmasında Yargıca Tanınmış Takdir Yetkisi, AÜHFD, C. 30, S. 1, s. 172; Altaş, H.: Medeni Hukuk Başlangıç Hükümleri(TMK m. 1-7), Ankara 2018, s. 348-349.
[5] Kılıçoğlu, s. 144; Altaş, s. 360.
[6] Pulaşlı, H.: Şirketler Hukuku Şerhi, C. III, Tamamen Yenilenmiş ve Genişletilmiş 3. Baskı, Ankara 2018, s. 2430; Pulaşlı, H.: Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Gözden Geçirilmiş, 6728 Sayılı Kanunla Getirilen Yenilikler ve Yapılan Değişiklikler İşlenmiş Güncellenmiş ve Genişletilmiş 5. Baskı, Ankara 2017, s. 664.
[7] Kılıçoğlu, s. 163.
[8] Edis, s. 219; Altaş, s. 357.
[9] İlbasmış Hızlısoy, Ö.: Anonim Şirketin Haklı Sebeple Feshi, Ankara 2016, s. 73.