I. Genel Olarak
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 510. maddesinde cezai mirasçılıktan çıkarmaya sebep olan durumlar hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme uyarınca, mirasbırakanın altsoyu, anne ve babasından her biri veya sağ kalan eşi, mirasbırakana karşı gerçekleştirdikleri bazı davranışlar nedeniyle mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarrufu ile mirasçılıktan çıkarılabilir. Buna göre, bahsi geçen maddede cezai mirasçılıktan çıkarma sebepleri, “Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç islemişse” ve “Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse” şeklinde olmak üzere sınırlı sayıda belirlenmiştir.
Kanun koyucu, saklı paylı mirasçının, mirasbırakanın kendisine veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı bir suç işlemesi hâlinde mirasçılıktan çıkarma yaptırımı ile karşı karşıya gelebileceğini düzenlemiştir. Madde metninde mirasbırakanın yakınlarına karşı bir suç işlenmesi hâli mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak öngörülmüş olmakla birlikte, yakınlar ile kimin ifade edildiği açıkça belirtilmemiştir. Bu bağlamda, mirasbırakanın yakınlarının belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin dikkate alınması gereklidir. Nitekim mirasbırakanın anne ve babası, altsoyu, eşi, kan ve sıhri hısımları bu kapsamda değerlendirilebileceği gibi, nişanlısı veya çok yakın bağlara sahip olduğu arkadaşlarına karşı dahi bir suç işlenmesi hâlinde bu eylem mirasçılıktan çıkarma sebebi olabilecektir[1].
Benzer şekilde, anılan Kanun maddesinde “ağır bir suç” ifadesi kullanılmakla birlikte, hangi suç ya da suçların bu madde kapsamına girdiği de açıkça belirtilmemiştir. Bu nedenle ceza kanunlarında sayılan ve suç teşkil eden eylemlerden hangisinin mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak değerlendirileceği somut olayın özelliğine göre belirlenecektir. Örneğin mirasçının mirasbırakana karşı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlenen yaralama, hırsızlık, dolandırıcılık, cinsel taciz gibi suçları işlemesi veya mirasbırakanın yakınlarına karşı öldürme ya da belirtilen bu suçları işlemesi hâlinde, bu eylemlerin mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak değerlendirileceği açıktır[2]. Öğreti ve uygulamada, Kanunda yer alan ağır kelimesinin ceza hukuku yerine medeni hukuk ilke ve kuralları çerçevesinde değerlendirileceği, bu kapsamda işlenen haksız fiil ile ilgili ceza hukuku yönünden objektif unsurlar değil, aile bağlarına etkisi yönünden sübjektif unsurların dikkate alınacağı belirtilmektedir[3]. Öte yandan eylemin dikkatsiz ya da özensiz bir davranışla işlenmesi veya somut olayda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 63 ve 64. maddelerinde sayılan hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hâllerden birinin mevcut olması durumlarında, mirasçılıktan çıkarma sebebi oluşmamış sayılacaktır[4].
Mirasbırakana veya yakınlarına karşı işlenen ve ceza hukuku yönünden suç olduğu belirlenen eylem nedeniyle, failin cezalandırılmış olması gerekmemektedir. Mirasbırakan ile mirasçı arasındaki aile bağlarının kopmasına sebebiyet vermiş olması hâlinde, suçun zamanaşımına uğramış olması, şikâyette bulunulmamış olması nedeniyle kovuşturma yapılmaması veya bir mahkeme kararı olmaması durumunda dahi, mirasbırakan ölüme bağlı tasarruf yoluyla mirasçıyı miras payından mahrum edebilecektir[5]. Önemli olan, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufta bulunmasından önce söz konusu eylemin gerçekleştirilmiş olmasıdır[6].
TMK’nin 510. maddesinde düzenlenen cezai mirasçılıktan çıkarma sebeplerinden bir diğeri ise mirasçının, mirasbırakana veya mirasbırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi hâlidir.
II. Aile Hukukundan Doğan Yükümlülüklerin İhlal Edilmesi
TMK’nin 510. maddesinde mirasçının, mirasbırakana veya mirasbırakanın aile üyelerinden birine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi hâlinde mirasçılıktan çıkarılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Kanunda yer alan düzenleme uyarınca mirasçılıktan çıkarılmanın gündeme gelebilmesi için, mirasçının aile hukukundan doğan yükümlülüklerini kusuruyla ihlal etmesi gerekmektedir. Mirasçının her kusurlu davranışı bu kapsamda sayılamayacak, ancak önemli ölçüde ihlal niteliği taşıyan ve kasıtlı olan davranışları mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak değerlendirilecektir[7]. Mirasçının kusurlu davranışının belirlenmesinde, mirasbırakan ile mirasçı arasındaki ilişkinin özelikleri ve buna bağlı olarak taraflar arasında üstlenilen yükümlülükler de dikkate alınacaktır. Bu bağlamda, taraflar arasındaki ilişkinin niteliği gereği mirasçının aile bağlarına zarar verecek veya aile bütünlüğünü bozacak şekilde üstlendiği yükümlülükleri ihlal etmesi durumunda, miras hukuku bakımından bir yaptırımla karşılaşacaktır[8].
TMK’nin 510. maddesinin 1. bendinde düzenlenen ağır bir suç işlenmesi hâline benzer olarak, mirasçının, aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmesi hâlinde, bu davranışın mirasçılıktan çıkarma sebebi olabilmesi için objektif ve sübjektif unsurların bir arada bulunması gerekmektedir. Buna göre, mirasçının eyleminin objektif olarak aile bağlarını koparacak nitelikte olması yanında, sübjektif olarak da aile bağlarının zarar görmüş ve kopmuş olması mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak değerlendirilecektir[9]. Dural ve Öz, mirasbırakanın çocuğunun, kendisinin istemediği bir kişi ile evlenmesinin veya ondan farklı bir siyasi görüşe sahip olmasının objektif olarak aile bağlarını koparacak özellikte eylemler olmadığına değinmişlerdir[10]. Buna karşılık Yargıtay, mirasbırakanın çocuklarından birinin aşırı şekilde borçlandığı, bu nedenle alacaklıların mirasbırakanı tehdit ettikleri ve hatta evini kurşunladıkları olayda, mirasçılıktan çıkarma sebebinin oluştuğunu kabul etmiştir[11].
Öğretide -bizim de katıldığımız- bir görüşe göre, sübjektif olarak aile bağlarının kopmuş olması soyut bir kavram olarak nitelendirilmekle birlikte, sadece mirasbırakan ile mirasçının fiilen hiçbir iletişimde bulunmaması yönünden değil, daha geniş bir çerçevede yorum yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda taraflar arasında bir ilişki sürmekle birlikte mirasbırakan bakımından aile bağlarından kaynaklanan sevgi, saygı veya güven duygularının tamamen bitmesi, mirasçının görevlerini önemli ölçüde ihlal etmesi nedeniyle mirasbırakanın psikolojik olarak derinden etkilenmesi ve sarsılması gibi hâllerde de sübjektif unsurun gerçekleştiği kabul edilmelidir[12].
Mirasbırakanın saklı paylı mirasçılarından birinin, mirasbırakanın aile üyelerinden birine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini ihlal etmesi hâlinde, mirasbırakan doğrudan etkilenmemekle birlikte, meydana gelen ihlal nedeniyle derinden sarsılmış ve aile bağları kendi yönünden kopmuş olabilir. Bu gibi durumlarda, ihlalin objektif ve sübjektif unsurları taşıdığı kabul edilerek mirasçı mirasçılıktan çıkarılma yaptırımına maruz bırakılabilecektir[13]. Kanun maddesinde, mirasbırakanın kendisine veya aile üyelerine karşı yükümlülüklerin ihlalinden söz edilmekte, ancak aile üyelerinin kimler olduğu açıkça belirtilmemektedir. Bu kapsamda Kanunda ifade edilen aile üyelerinin kimler olduğu konusu tartışmalıdır. Bir görüşe göre, aile üyeleri kavramının dar yorumlanması gerektiği ve mirasbırakanın kan hısımları, eşi ve evlatlığının bu kapsama girdiği kabul edilirken; diğer bir görüşe göre ise aile üyeleri kavramının geniş yorumlanması ve kayın hısımları ile nişanlının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir[14].
Kanaatimizce, TMK’nin 510. maddesinin 2. bendinin daha dar yorumlanarak aile üyelerinin kapsamına kan hısımları (altsoy, anne ve baba ile kardeşler), eş ve evlatlığın girdiğini, ayrıca somut olayın özelliklerine göre nişanlının da bu kapsama dahil edilebileceğini kabul etmek yerinde olacaktır. Zira kanun koyucunun, TMK’nin 510. maddesinin 1. bendinde açıkça “yakınları” ifadesini; buna karşılık 2. bendinde mirasbırakanın “ailesi üyeleri” kavramını kullanarak, mirasçılıktan çıkarma sebebi olan yükümlülüklerin önemli ölçüde ihlal edilmesinde daha kısıtlı bir çevre belirleme yönünde iradesini ortaya koyduğu kanaatindeyiz. Kaldı ki mirasbırakan ile mirasçı arasındaki ilişkinin özellikleri, mirasbırakan ile aile üyeleri arasındaki sıkı bağların temeli, aile hukukundan doğan bir yükümlülüğün ihlal edilmesinin gerekliliği gibi hususlar dikkate alındığında, geniş yorum yapılarak mirasbırakanın yakınlarının da bu bent kapsamına sokulmasının Kanunun amacına uygun düşmeyeceği görüşündeyiz.
Aile hukukundan doğan yükümlülüklerin önemli ölçüde ihlal edilmesine örnek olarak TMK’nin 364. maddesi uyarınca nafaka yükümlülüğünün yerine getirilmemesi; TMK’nin 322. maddesinde anne ve baba ile çocuğun birbirlerine karşı üstlendikleri yükümlülüklere aykırı davranışlar sergilemesi veya TMK’nin 185. maddesinde eşlerin birbirlerine karşı üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirmemesi verilmektedir[15]. Bu yükümlülüklerle sınırlı olmamak üzere, TMK’nin 327. maddesinde düzenlenen çocuğun eğitim ve bakım giderlerinin karşılanması; velayet hakkının kaldırılmasını hüküm altına alan TMK’nin 348. maddesine göre anne ve babanın velayet hakkını kötüye kullanması; TMK’nin 186. maddesinde düzenlenen eşlerin birliğin giderlerine katılması gibi yükümlülüklerin ihlal edilmesi hâllerinde de mirasçılıktan çıkarma sebebinin oluştuğu kabul edilmektedir[16].
Berna Berfin KAYA
[1] Ahmet M. Kılıçoğlu, Miras Hukuku, Genişletilmiş 7. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2017, s. 175; Bilge Öztan, Miras Hukuku, 8. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2017, s. 145; Ali Naim İnan, Şeref Ertaş, Hakan Albaş, Türk Medeni Hukuku Miras Hukuku, 10. Bası, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2019, s. 266; Mustafa Dural, Turgut Öz, Türk Özel Hukuku Cilt IV Miras Hukuku, 13. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2019, s. 207. Gençcan, hısımlık ilişkisinin zorunlu olmadığını, mirasbırakanın hizmetçisinin bile yakın sayılabileceğini ifade etmiştir(Bkz. Ömer Uğur Gençcan, Miras Hukuku, 3. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2016, s. 394).
[2] Kılıçoğlu, Miras Hukuku, s. 174; İnan, Ertaş, Albaş, Miras Hukuku, s. 264-265; Erhan Günay, Yargıtay Kararları ve Öğreti Görüşü Eşliğinde Mirasçılık Sıfatının Yitirilmesi, Güncellenmiş 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2018, s. 61.
[3] Kılıçoğlu, Miras Hukuku, s. 175; İnan, Ertaş, Albaş, Miras Hukuku, s. 265; Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 206; Öztan, Miras Hukuku, s. 144; Gençcan, Miras Hukuku, s. 394. 25.03.1998 tarihli Türk Kanunu Medenisinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısında, cezai mirasçılıktan çıkarmanın düzenlendiği 510. maddenin gerekçesinde, “Mirasçılıktan çıkarılanın işlediği suçun ağır suç oluşturup oluşturmadığına hukuk hâkimi, ceza hukukunun buna ilişkin kurallarıyla bağlı olmaksızın karar verecektir” ifadelerine yer verilmiştir. TBMM Geçmiş Dönem Kanun Tasarı ve Teklifleri (www.tbmm.gov.tr) (E.T.: 01.09.2020). Ayrıca bkz. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.11.2013 tarih ve 2013/15148 E. 2013/16683 K. sayılı kararı, Yargıtay Karar Arama (https://karararama.yargitay.gov.tr) (E.T.: 01.09.2020).
[4] Kılıçoğlu, Miras Hukuku, s. 175; Öztan, Miras Hukuku, s. 144; İnan, Ertaş, Albaş, Miras Hukuku, s. 265; Günay, s. 61.
[5] Öztan, Aile Hukuku, s. 145; Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 206.
[6] İnan, Ertaş, Albaş, Miras Hukuku, s. 265.
[7] Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 208; Öztan, Miras Hukuku, s. 146; Kılıçoğlu, Miras Hukuku, s. 176; Kürşad Yağcı, Cezai Mirasçılıktan Çıkarma (Cezai Iskat), İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2013, s. 167-168; Günay, s. 64; Oğuz Ersöz, Türk Hukukunda Zina Sebebiyle Boşanma, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018, s. 261. Yargıtay’ın, saklı paylı mirasçının, kendisinden yaşça büyük bir kimseyle evlenmesinin mirasçılıktan çıkarma sebebi olamayacağına ilişkin kararı için bkz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.05.2002 tarih ve 2002/5360 E. 2002/6132 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[8] Öztan, Miras Hukuku, s. 146; Yağcı, Çıkarma, s. 151; Ersöz, s. 260.
[9] Öztan, Miras Hukuku, s. 146; Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 208.
[10] Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 208; ayrıca bkz. dn. 584.
[11] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.05.2004 tarih ve 2004/5159 E. 2004/6038 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[12] Yağcı, Çıkarma, s. 188-190. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 04.02.2002 tarih ve 2002/194 E. 2002/1169 K. sayılı kararında, mirasbırakana karşı aşırı ilgisiz olan, mirasbırakanın yüzüne telefonları kapatan ve kapıyı açmayan mirasçı yönünden mirasçılıktan çıkarma sebebinin gerçekleştiğini kabul etmiştir. Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[13] Yağcı, Çıkarma, s. 153.
[14] Öztan, Miras Hukuku, s. 146-147; Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 209. Aile üyesi kavramının belirlenmesine ilişkin öğretide yer alan tartışmalar hakkında detaylı bilgi için bkz. Yağcı, Çıkarma, s. 153-160.
[15] Kılıçoğlu, Miras Hukuku, s. 176; Öztan, Miras Hukuku, s. 146; Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 207-208; Günay, s. 64. Benzer yönde karar için bkz. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 04.04.2017 tarih ve 2016/3523 E. 2017/4550 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).
[16] İnan, Ertaş, Albaş, Miras Hukuku, s. 266; Yağcı, Çıkarma, s. 228; Dural ve Öz, Miras Hukuku, s. 208. Sayılan sebeplerle karşılık Yargıtay, mirasbırakanın çocuklarının kendisine karşı vesayet davası açmasına neden olan olaylarda kusurlu olduğu gerekçesiyle mirasçılıktan çıkarma sebebinin gerçekleşmediğine karar vermiştir(Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 30.11.2015 tarih ve 2015/11678 E. 2015/19101 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon Otomasyon) (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020).