4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 323. maddesinde, anne ve babanın çocukla kişisel ilişki kurmasına ilişkin, “Ana ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir” hükmü yer almaktadır.
Bahsi geçen düzenleme uyarınca, boşanma davası sonucunda velayet hakkı kendisine bırakılmayan eşin, ortak çocukla kişisel ilişki kurma ve çocuğuyla görüşebilme hakkı bulunmaktadır. Dava sonucunda hâkim, velayet hakkı kendisine bırakılmayan eş ile çocuğun kişisel ilişkilerinin düzenlenmesi konusunda resen karar vermelidir[1]. Zira çocuğun velayeti kendisine bırakılmayan tarafın, çocuğun hayatında bulunması ve velayet hakkına sahip olan tarafla birlikte çocuğun sorumluluğunun üstlenilmesinin sağlanması gerekmektedir[2]. Yargıtay da, çocukların korunmasının kamu düzenine ilişkin olduğunu vurgulayarak, hâkimin, boşanma davası sonucunda çocukla kişisel ilişki kurulması hususunu kendiliğinden gözetmesi gerektiğine hükmetmiştir[3].
Velayet hakkının düzenlenmesine benzer olarak, çocukla kişisel ilişki kurulmasında da dikkate alınacak en önemli ölçüt çocuğun üstün yararıdır[4]. Bu kapsamda, velayet hakkı kendisine verilmeyen tarafla çocuk arasında kişisel ilişki kurulmasında dikkate alınması gereken sınırlar TMK’nin 182. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. O hâlde kişisel ilişki kurulmasında özellikle çocuğun sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları üstün tutulacaktır. Bu bağlamda hâkimin kişisel ilişki kurulması yönünde bir karar verebilmesi için, velayet hakkı anne ya da babaya bırakılmayan bir çocuk olması, çocuğun üstün yararı bulunması ve çocuğun görüşünün alınması gereklidir[5].
Zina sebebiyle açılan boşanma davası sonucunda zina ispat edilerek tarafların boşanmasına karar verilmiş ve ortak çocuğun velayeti karşı tarafa verilmiş olsa dahi, hâkim, zina eden eş ile çocuğun kişisel ilişkilerinin düzenlenmesi konusunda bir karar verecektir. Zira boşanma davasında zina sebebine bağlı olarak kusuru bulunan taraf, çocuğun üstün yararı aksini gerektirmedikçe, ortak çocuğuyla uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir[6]. Zina eden eşin kusurlu davranışının, çocukla kişisel ilişki kurulmasında ölçüt olması ve yalnızca bu nedenle kişisel ilişki kurulmaması hâlinde, tarafların anne ve baba olma duygusunun tatmin edilememesi[7] sonucu ortaya çıkacaktır. Ancak TMK’nin 324. maddesinin 2. fıkrasında da açıkça düzenlendiği üzere, kişisel ilişki çocuğun bedenî, fikrî, ruhi veya ahlaki gelişimini ciddi şekilde tehlikeye düşürecekse, bu ilişkinin sınırlanmasına veya tamamen kaldırılmasına karar verilmesi mümkündür[8]. Bu anlamda zina eyleminde bulunan eşin davranışının, çocuğun gelişimi yönünden ciddi anlamda olumsuz sonuçlara yol açması veya çocuğun huzurunun bozulmasına sebep olması gibi hâllerde, velayet hakkına sahip olmayan eşin çocukla kişisel ilişki kurma hakkının kaldırılması yerinde olacaktır.
Berna Berfin KAYA
[1] Oğuz Ersöz, Türk Hukukunda Zina Sebebiyle Boşanma, İstanbul, On İki Levha Yayıncılık, 2018, s. 188; Ömer Uğur Gençcan, Velâyet Hukuku, Ankara, Yetkin Yayınları, 2015, s. 244.
[2] Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 790.
[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.11.1999 tarih ve 1999/10017 E. 1999/12198 K. sayılı kararı, Kazancı Hukuk Otomasyon (www.kazanci.com) (E.T.: 01.09.2020); Ali İhsan Özuğur, Velâyet – Vesayet – Soybağı ve Evlât Edinme Hukuku Aile Mahkemeleri, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2003, s. 522.
[4] Öztan, Aile Hukuku, s. 790.
[5] İlknur Serdar, “Kişisel İlişki Kurma Hakkı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, Özel Sayı, İzmir, 2007, s. 743.
[6] Ersöz, s. 188.
[7] Öztan, Aile Hukuku, s. 793.
[8] Selâhattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 3. Bası, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1978, s. 258; Öztan, Aile Hukuku, s. 792.