Anonim şirketin haklı sebeple feshi davasında, haklı sebebin varlığı hâlinde[1], mahkeme, şirketin feshi yerine, duruma uygun düşen ve kabul edilebilir alternatif çözümlere hükmedebilir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 531’in kenar başlığında, her ne kadar “fesih” kelimesi yer alsa da, kanun koyucunun esas amacı, bu davanın sonucunda, anonim şirketi ayakta tutmak ve şirket faaliyetlerini kesintiye uğratmamaktır. Dolayısıyla, şirkette ortaya çıkan sorun, fesih dışında bir yolla çözülebiliyorsa, şirketin feshine karar verilememelidir. Nitekim Yargıtay 11. HD, 09.03.2016 tarih ve 2015/8119 E. 2016/2586 K. sayılı kararında, mahkemenin, davacının şirketten ayrılmasının adilane bir çözüm olacağı gerekçesiyle şirketin feshine gerek olmadığı yönündeki kararını yerinde bulmuştur[2].
Ayrıca, anonim şirketi yaşatmak ana ilke olsa da, hâkim, şirketi temelinden değiştirecek ve başkalaştıracak müdahalelerde bulunamaz. Aksi takdirde, yaşatılan davalı anonim şirket değil, mahkemenin eliyle oluşturulan başka bir şirket olur. Mahkemenin fesih davasındaki görevi, şirketteki hastalığı teşhis ve tedavi etmektir[3]. Tedavi için gerekli kararlar verilerek şirket sağlığına kavuşturulmalıdır. Ancak, mahkemeden beklenen, kadavrayı tekrar diriltmeye çalışması veya bunun yerine başka bir bedeni koyması değildir.
Yazılarımızın devamında, gerekli olduğu ölçüde azınlığın korunması ve bu suretle mümkün olduğu ölçüde şirket varlığının korunarak devamlılığının sağlanması için mahkemece “fesih yerine” verilebilecek diğer kararlar ele alınacaktır. Bir diğer söyleyişle, yazılarımızda alternatif çözümler irdelenecek olup anonim şirketin feshi ve tasfiyesi ile davanın reddi inceleme konusu yapılmayacaktır.
TTK md. 531, fesih davasında, mahkemenin, “davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme” karar verebileceğini öngörmüştür. Aynı maddenin gerekçesinde ise “Maddenin son cümlesindeki “veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözümü karar bağlama” inisiyatifi tamamıyla mahkemeye aittir. İsviçre öğretisinde, mahkemenin kâr dağıtma zorunluğunu karara bağlayabileceği; uygun bir yeni paysahibinin şirkete alınmasını uygun bulabileceği, hatta şirketi sağlığa kavuşturabilecek kısmî tasfiyeye de hükmedebileceği belirtilir” denilmiştir.
Mahkemece hükmedilecek -sınırlı sayıda olmayan- diğer çözümün duruma uygun düşmesi ve kabul edilebilir olması gerekir. Bir şirkette, davacı azınlığın menfaatlerinin yanında diğer pay sahiplerinin, şirket çalışanlarının, şirket alacaklılarının, intifa senedi sahiplerinin, borçlanma senedi sahiplerinin ve hatta kamunun menfaatleri bulunmaktadır. Bu nedenle hâkim karar verirken, tüm menfaatleri birlikte değerlendirerek sonuca gitmek durumundadır. Menfaat değerlendirmesi yapılırken de özellikle halka açık anonim şirketler ile halka kapalı anonim şirketlerin ayrı kefelere konulması gerekir. Bir diğer söyleyişle, menfaatler, somut olayın özellikleri ve her şirketin kendine has yapısı içerisinde ele alınmalıdır.
Ayrıca mahkeme karar verirken hukukun ve anonim şirketin temel ilkeleri ile kurulların devredilemez yetkilerini nazara almalıdır. Öte yandan, verilecek karar, karışıklığa mahal vermemeli; icra edilebilir olmalı; ölçülü olmalı; somut olaydaki sorunu kalıcı şekilde ortadan kaldıracak ve aykırılığı giderecek nitelikte olmalıdır[4]. Görüldüğü üzere, davanın pek çok yönden ele alınması gerekmektedir. Zira TTK md. 531’in hâkime bu denli geniş takdir yetkisi tanımasının nedeninin esasen “duruma -en- uygun” çarenin mahkemece ne yapıp edip bulunması gerektiğinden kaynaklandığı kanaatindeyiz. Mahkemenin bu dava bağlamında bilirkişilerden, meslek kuruluşlarından ve resmî kurumlardan istişari görüş alması da büyük önem taşımaktadır[5].
Osman Can BAŞDEMİR
[1] Davada feshin ya da alternatif çözümün mahkemece tartışılabilmesinin ön koşulu “haklı sebebin varlığı”dır. Mahkemece çözümlerden önce irdelenecek husus, somut olayda ileri sürülen vakıaların haklı sebep teşkil edip etmediğidir. Nitekim Yargıtay 11. HD, 29.02.2016 tarih ve 2015/6622 E. 2016/2159 K. sayılı kararında, tüm dosya kapsamında, özellikle tarafların dilekçeleri ve alınan bilirkişi raporu dikkate alındığında, davalı şirketin TTK md. 531 uyarınca feshini gerektirir haklı sebeplerin oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesini yerinde bulmuştur(Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Türk Ticaret Kanununa İlişkin Kararları 2015-2016, İstanbul 2018, s. 358.). Aynı yönde bkz. Yargıtay 11. HD’nin 30.05.2017 tarih ve 2016/4639 E. 2017/3180 K. sayılı kararı(Yargıtay Hukuk ve Ceza Dairelerinin Türk Ticaret Kanununa İlişkin Kararları 2017, İstanbul 2018, s. 240).
[2] Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Türk Ticaret Kanununa İlişkin Kararları 2015-2016, s. 357.
[3] Poroy, R. / Tekinalp, Ü. / Çamoğlu, E.: Ortaklıklar Hukuku II, Yeniden Yazılmış 13. Bası, İstanbul 2017, s. 340.
[4] Poroy / Tekinalp / Çamoğlu, Ortaklıklar II, s. 347; Tekinalp, Ü.: Yeni Anonim ve Limited Ortaklıklar Hukuku ile Tek Kişi Ortaklığının Esasları, Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 2. Bası, İstanbul 2011, s. 192; Tekinalp, Ü.: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, Değişiklikler ve İkincil Düzenlemelerle Güncelleştirilmiş 4. Bası, İstanbul 2015, s. 340; Ayan, Ö.: “Yeni Türk Ticaret Kanununda Anonim Şirketin Haklı Sebeple Feshi Davası(531. Madde)”, Legal Hukuk Dergisi, S. 102, s. 2555.
[5] Tekinalp, Ü.: “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeplerle Alternatif Çözümlü Fesih Davasının Bazı Usulî Sorunları”, Ersin Çamoğlu’na Armağan, İstanbul 2013, s. 214; Çamoğlu, E.: “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davasının Usulî Hükümleri”, s. 3, www.yargidunyasi.com (E.T.: 21.05.2019).