İhtiyati tedbir yargılamasında özellik arz eden hususlardan birisi de, ispatta karşımıza çıkmaktadır. İhtiyati tedbir talebinde bulunan taraf, tedbire esas olan hakkını, ihtiyati tedbir sebeplerini, davanın esası yönünden de haklılığını ispat etmelidir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca, ihtiyati tedbir yargılamasında tam ispat aranmayıp yaklaşık ispatla yetinilmektedir.
HMK’nin 390. maddesinin 3. fıkrası, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmünü amirdir. Kanun hükmü uyarınca, hâkimin, ihtiyati tedbir başvurusu bakımından, hakkın ve tedbir sebeplerinin var olduğunu kuvvetle muhtemel görmesi yeterlidir[1].
Bu doğrultuda, yaklaşık ispatın, ispatsızlık veya sadece talepte bulunanın beyanlarıyla yetinileceği olarak anlaşılmaması gerekmektedir. Talepte bulunan taraf, ispat ölçüsü azaltılmış olsa dahi, bir ispat faaliyetinde bulunmak, bu çerçevede deliller sunmak ve tam olmasa bile iddia ettiği hususların gerçekliğini kuvvetle muhtemel olduğunu gösterecek şekilde ispat etmek durumundadır[2].
Berna Berfin KAYA
[1] Görgün, L. Şanal/Börü, Levent/Toraman, Barış/Kodakoğlu, Mehmet, Medenî Usûl Hukuku, 7. Baskı, Ankara 2018, s. 736.
[2] Pekcanıtez, Hakan/Özekes, Muhammet/Akkan, Mine/Taş Korkmaz, Hülya, Medeni Usûl Hukuku Cilt III, 15. Baskı, İstanbul 2017, s. 2475.