Kişilik hakkı, konusuna giren kişisel varlıkların tamamını kapsamakta olup, kişilik hakkı konusuna giren tüm kişisel değerler, varlıklar ve menfaatler korunmaktadır. Öğretide ise, kişilik hakkı ile ilgili, genel kişilik hakkı ve özel kişilik hakları şeklinde bir ayrım yapılmaktadır. Bu görüşe göre, tek ve genel mahiyette bir kişilik hakkı mevcut olup, hukuk düzeni ile kişinin bizzat kendisi korunmaktadır. Bununla birlikte, hukuk düzeni tarafından, bazı özel kişilik haklarının ayrıca düzenlenebileceği, nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun genel kişilik hakkını düzenleyen 23, 24 ve 25. maddeleri yanında, isim üzerindeki hakkın TMK’nin 26. maddesi ile düzenlenmesinin buna örnek olduğu ifade edilmektedir. Öte yandan, özel kişilik haklarının, esas itibarıyla genel kişilik hakkı kapsamında olduğu ve hukuk düzeninin genel kişilik hakkını korumakla bu özel kişilik haklarını da kapsama aldığı, genel kişilik hakkı konusuna giren özel kişilik haklarının ise sınırlı sayıda olmadığı kabul edilmektedir[1].
Kanımızca, öğretide yapılan bu ayrım, kişilik haklarının korunması ve geliştirilmesi yönünden isabetlidir. Zira genel kişilik hakkı şeklinde bir üst kavram belirlenmekle, bunun kapsamına giren özel kişilik haklarının sayısını sınırlı tutmamak, hukuk düzeni tarafından ayrı ayrı koruyucu hükümler getirmek yerine tek bir üst kavram üzerinden tüm özel kişilik haklarının korunmasını sağlamak kişilere daha çok kolaylık sağlayacaktır.
Kişilik haklarının konusuna ilişkin olarak, öğretide, bu kapsama giren kişisel varlıkların sınırlı olarak sayılmasının mümkün olmadığı[2]; kanun koyucunun isabetli olarak bu kişisel varlıkları saymaktan kaçındığı, bu şekilde TMK’nin 24. maddesinde yer alan hükmün aslında bir çerçeve hüküm olduğu[3] da kabul edilmektedir.
Kişilik haklarının konusuna ilişkin, Yargıtay, görüşünü, “TMK’nın 24 ve BK’nın 49. maddelerinde belirlenen kişisel hakları, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir” şeklinde ifade etmiştir[4].
Kişilik haklarının konusuna giren kişisel varlıklara ilişkin çeşitli sınıflandırmalar mevcuttur. Bir görüşe göre, kişilik hakları, fizik kişilik değerleri, duygusal kişilik değerleri ve sosyal kişilik değerleri olarak üçe ayrılmaktadır. Bu kapsamda, fizik kişilik değerlerinin insanın yaşamı, sağlığı, vücut bütünlüğü gibi hakları; duygusal kişilik değerlerinin, kişinin ailesiyle kurduğu yakın ilişkilere ve evliliğine saygı gösterilmesi gibi hakları; sosyal kişilik değerlerinin ise şeref ve haysiyet, isim, resim ve özel hayat gibi değerlerin üzerindeki hakları içerdiği kabul edilmektedir[5].
Kanaatimizce, kişilik hakları kapsamında sayılan varlıkların sınırlı sayıda tutulması mümkün olmayıp, sınıflandırma konusunda kolaylık sağlaması açısından maddi kişisel varlıklar ile manevi kişisel varlıklar şeklindeki ayrım üzerinden kişilik haklarının konusuna değinilecektir.
I. Maddi Kişisel Varlıklar
Kişinin vücut ya da beden bütünlüğü üzerindeki hakları, maddi kişisel varlıkların kapsamına girmektedir. Bu gruba dâhil olan haklar, esas itibarıyla kişinin maddi varlıkları üzerindeki özel kişilik haklarını oluşturur[6].
Öğretide de kabul edildiği üzere, kişinin vücudu, organları, hayatı, bedensel ve ruhsal sağlığı üzerindeki hakları, maddi kişisel varlık üzerindeki haklarıdır[7]. Nitekim Anayasanın 17. maddesinin 1. fıkrasında da, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” denilmek suretiyle, kişinin yaşam hakkı ile genel olarak maddi varlığı koruma altına alınmıştır.
II. Manevi Kişisel Varlıklar
Kişinin, manevi varlıkları üzerindeki hakları bu grubu oluşturmaktadır. Bu kapsamda, kişilerin şeref, haysiyet ve saygınlıkları, özel yaşamları, isimleri, resimleri, sesleri, özgürlükleri manevi kişisel varlıklara örnek olarak gösterilebilir[8]. Ancak öğretide de kabul edildiği üzere, bu sayılan varlıklar sınırlı sayıda olmayıp, bu kapsamda kişilerin başka menfaatleri veya değerleri de kişilik haklarının içinde yer alabilir[9].
Kişilik haklarına yapılan saldırılar genel olarak manevi kişisel varlıklara yönelik olup, manevi kişisel varlıklardan özellikle önem taşıyanlara aşağıda kısaca değinilecektir.
1. Şeref ve Haysiyet
Şeref ve haysiyet, bir diğer ifadeyle onur ve saygınlık, bir kişiye toplum tarafından verilen manevi değerlerin toplamını ifade etmektedir[10].
Esas itibarıyla şeref ve haysiyet, kişinin kısmen doğuştan, kısmen sonradan kazandığı değerleri ifade etmektedir. Kişinin, öncelikle insan olması sebebiyle ve herkesle eşit olarak sahip olduğu değerleri yanında, davranışları, yetenekleri, mesleği gibi hususlarla toplum içinde sonradan kazandığı bir itibarı ve saygınlığı mevcuttur[11]. Kişi, toplum açısından tehlikeli biri bile olsa, doğuştan sahip olduğu değerleri kaybetmez. Bu nedenledir ki, bir katilin bir hayvana benzetilmesi halinde, o kişinin doğuştan getirdiği değerlere saldırı meydana gelmiş olacaktır[12].
Kişilerin, doğuştan sahip olduğu değerlerin yanında, davranışları ve kişisel yetenekleri ile toplumda sonradan edindikleri bir saygınlık ve itibarları mevcuttur. Bu anlamda, kişilerin, bu değerlere sahip olduğu yönünde bir karine mevcut olup, kişiler bu karinenin aksini kendi davranışları ile çürütebileceklerdir[13].
Şeref ve haysiyet, kişiye, toplum tarafından verilen objektif değer yargıları olduğundan, bunların tayininde bir kimsenin sübjektif değer yargıları esas alınmamaktadır[14].
Şeref ve haysiyetin bir diğer özelliği ise, bunların nisbi nitelikli kişisel varlıklar olmasıdır. Kişiler, doğuştan eşit olarak şeref ve haysiyet varlığına sahip olmakla birlikte, kişilerin içinde yaşadığı toplum, koşullar ve zamana göre, kişiye verilen toplumsal değerlerin kapsamı ve buna yönelik saldırılar farklılık gösterebilmektedir[15].
Bir kişinin mesleki şeref ve haysiyeti de, şeref ve haysiyet varlıklarının bir başka görünüşüdür. Bu doğrultuda, kişinin belirli bir meslek veya sanata sahip olmasından da kaynaklanan bir saygınlığı ve ekonomik itibarı bulunmaktadır[16].
2. Özel Yaşam
Manevi kişisel varlıklardan bir diğer önemli olanı, kişilerin özel yaşamıdır. Toplumsal ilişkiler gereği, kişiler, devamlı suretle birbiriyle etkileşim ve iletişim içinde oldukları için, birbirlerinin hayatları, faaliyetleri ve davranışları konusunda kolaylıkla bilgi sahibi olmaktadırlar. Bu noktada, özel yaşamın kişilik hakları kapsamında korunması ile kişilere, başkalarının takibinden ve ilgisinden uzakta bir yaşam sürme ve kendilerini istedikleri şekilde geliştirme imkânı tanınmaktadır[17].
Özel yaşam kavramı ile ilgili genel bir tanım bulunmamakla birlikte, öğretide, özel yaşamın, ortak yaşam alanı, dar anlamda özel yaşam alanı ve sır alanı şeklinde üçlü bir ayrıma tabi tutulduğu kabul edilmektedir[18].
Öğretide her ne kadar kişinin özel yaşamı konusunda üçlü bir ayrım yapılsa da, bu yaşam alanları arasındaki sınırın mutlak olmadığı, yaşam alanlarının olaya, kişiye veya kişilerin davranışlarına göre değişebileceği, bunun sonucunda özel alana ait bilgilerin, kamusal yaşam alanına dâhil olabileceği veya tam tersi bir durumun da söz konusu olabileceği mümkün görülmektedir[19].
a. Ortak Yaşam Alanı
Kişinin ortak yaşam alanı, herkes tarafından görülebilen ve izlenebilen yaşam olaylarının gerçekleştiği alan olarak tanımlanmaktadır[20].
Ortak yaşam alanının kapsamına, kişilerin geniş ve belirli olmayan sayıda insanla paylaştığı faaliyetleri girmektedir. Bu anlamda, bu faaliyetler, kamuya açık olan, herkesçe görülüp izlenebilecek bir alanda cereyan etmektedir. Kişilerin bu tür faaliyetlerine örnek olarak, sinemaya gitmek, alışveriş yapmak, dışarıda yürüyüş yapmak gösterilebilir[21].
b. Dar Anlamda Özel Yaşam Alanı
Dar anlamda özel yaşam alanı, ortak yaşam alanından farklı olarak, kişilerin yakın çevresinde bulunan kimselerle paylaşılan yaşam olaylarını ve faaliyetlerini ifade etmektedir[22].
Dar anlamda özel yaşam alanında, kamuya açık olan, geniş ve belirli olmayan sayıda kimselerle paylaşılan yaşam olayları söz konusu olmayıp, aksine, kişinin aile üyeleri, yakın arkadaşları, akrabaları, yakın arkadaş çevresi gibi belirli bir çevreyle paylaştığı olayları ve faaliyetleri ifade edilmektedir[23]. Burada önemli olan husus, kişilerin sayısının, her yaşam faaliyetine göre ve kişinin kim olduğuna göre değişkenlik göstermesidir. Örneğin, kamuya mal olmuş sanatçıların dar anlamda özel yaşam alanı, bu kimselerin özel hayatlarını kamuoyuyla daha çok paylaşmaları sebebiyle, toplumun diğer fertlerine göre daha dar değerlendirilmektedir[24]. Özellikle toplumda belli bir şöhrete sahip olan, kamuya mal olmuş kişiler yönünden, bu kimselerin, kamuoyuna mal olan hayatlarıyla ilgili konuların herkesten gizli kalmasını isteme haklarının bulunmadığı kabul edilmektedir[25]. Ancak, somut olayın özellikleri, dar anlamda özel yaşam alanının basın özgürlüğü karşısında korunmasını gerektirebilir. Nitekim Yargıtay, sanatçı olan davacının, özel teknesinde kız arkadaşıyla mahrem ve samimi olan fotoğraflarının “Geldi” ve “Aşk” manşetleriyle yayımlanmasını kişilik haklarının ihlali olarak değerlendirmiştir. Kararda, kamuya mal olmuş davacının toplumun bilgilendirilmesi ve haber alma hakkı kapsamına giren özel yaşam alanına dahil olmayan, mesleki faaliyeti içerisinde de yer almayan bir konuda davaya konu haberler ile onlara eşlik eden fiziksel mahremiyetine dair fotoğrafların yayınlanmasında, davacının özel hayatıyla ilgili detaylar içermesi ve sadece belli bir kesimin bu konudaki merakını gidermek dışında toplumsal bir yarar bulunmadığı ve bu durumda ifade özgürlüğünü daha dar yorumlamayı gerektirdiği sonucuna varılmıştır[26].
c. Sır Alanı
Sır alanı veya bir diğer ifadeyle gizli yaşam alanı, bir kişinin kendisi veya çevresinde güvendiği kişiler dışında herkese kapalı tutmak istediği yaşam alanını ifade etmektedir[27].
Kişinin, yaşamıyla ilgili bazı olayları, başka insanlardan uzakta ve kendi gizli alanı içerisinde yaşamak istemesi, düşünceleri, inançları, istekleri konusunda kendi gizli alanına ihtiyaç duyması nedeniyle, kişinin gizli yaşam alanının korunması gerektiği kabul edilmektedir[28]. Bu anlamda, kişinin gizli yaşam alanı, kendisine dönük bir alan olduğundan, başkalarının bu alana giren sırları öğrenmesi ve dışarıya aktarması, hukuka aykırılık teşkil edecektir[29]. Aynı şekilde kişinin gizli kalmasını istediği fiziksel veya ruhsal bazı sorunları, özürleri veya hastalıkları da bu kapsama girmektedir. Bu anlamda, bir kimsenin rızası olmaksızın özel hayatını ya da iş hayatını gözetlemek, sır alanına yönelik hukuka aykırı bir saldırı teşkil edecektir[30].
Dar anlamda özel yaşam alanı ile sır alanı arasındaki önemli farklardan biri, dar anlamda özel yaşam alanında, kişinin, kendisine yakın olan kişilerle paylaştığı bir yaşam alanı söz konusuyken, sır alanında, kişi, kendisine çok yakın olan ve gerçekten güven duyduğu kişilerle bu alanını paylaşmaktadır. Bir diğer fark ise, dar anlamda özel yaşam alanında, paylaşımda bulunan kişi, yaptığı paylaşımlardan başka kimselerin haberdar olabileceğini bilirken (veya göze alırken), sır alanında, sırrını paylaşan kişi, bunun başka kimselerle paylaşılmayacağı istek ve iradesine sahiptir[31].
3. Resim
Kişinin resmi, manevi kişisel varlıklardan birisi olarak kabul edilmektedir. Kişi resmi, kişinin dış görünüşünün kendisini tanıtabilir şekilde kopya edilmesi olarak tanımlanabilir. Böyle bir kopyanın, kişiyi tanıtabilir olması yeterli görülmektedir. Bu anlamda karikatür de geniş anlamda resim kabul edilmektedir[32]. Ancak karikatür, kişilerin öne çıkan bazı özelliklerini abartılı ve komik bir etki yaratacak şekilde yansıtan, geniş anlamda bir resimdir. Bu nedenle, karikatürün, kişiyi küçük düşürücü bir nitelik taşımaması halinde, kişilik hakkının ihlaline sebep olmayacağı da kabul edilmektedir[33].
Kişinin resmi, onu dış dünyaya yansıtan araçlardan birisi olduğu için, kişiler, bu kişilik hakkının korunmasını talep edebilirler[34]. Ayrıca, kişinin resminin, rızası dışında kullanılması halinde, bu kullanım aşağılayıcı ya da küçük düşürücü olmasa dahi ihlal gerçekleşmiş olacaktır[35].
Kişilerin resmi üzerinde hakları, TMK dışında, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda yer alan düzenlemeler ile de korunmaktadır.
4. Özgürlükler
Kişilerin özgürlükleri de, manevi kişisel varlıklar kapsamında değerlendirilmektedir.
Anayasada düzenlenmiş olan düşünce özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü gibi tüm özgürlükler, bu kapsamda değerlendirilmektedir[36].
5. Ses
Manevi kişisel haklar arasında, kişinin sesi de yer almaktadır. Bu anlamda kişinin sesi kendi rızası dışında kullanılamaz, kaydedilemez, teşhir edilemez; aksi halde bu durum kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaktadır[37].
Kişinin sesinin, kişilik hakları kapsamında korunması, insan sesleri için geçerli olup, insan dışındaki diğer canlılara ait sesler, doğada ve doğa olaylarında ortaya çıkan sesler bu kapsamda değerlendirilmezler[38]. Bu tür sesleri tespit eden kişilerin rızası olmaksızın bunların kullanılması halinde ise, koşulları mevcut ise FSEK’te düzenlenen haksız rekabet hükümleri gündeme gelebilecektir.
6. İsim
İsim, kişinin, toplumda diğer insanlardan ayırt edilmesini sağlayan ve onu tanıtmaya yarayan bir işarettir[39].
TMK’nin 26. ve 27. maddelerinde, kişinin ismi üzerindeki hakkı özel olarak düzenlenmiştir. İlgili kanunun 26. maddesinin 2. fıkrasında kişinin adına yönelik haksız saldırılarda maddi ve manevi zararının giderilmesi düzenlenmiştir. 27. maddede ise, kişinin ismini değiştirebilmesinin koşulları düzenlenmiştir.
Berna Berfin KAYA
[1] Acabey, Mehmet Beşir, “Basın Özgürlüğü ve Bu Özgürlüğün Bir Sınırı Olarak Kişilik Hakkı”, Journal of Yaşar University, Cilt: 8, Sayı: Özel, İzmir 2013, s. 12-13; Akipek, Jale,/Akıntürk, Turgut/Ateş Karaman, Derya, Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, Birinci Cilt, 9. Baskı, İstanbul 2012, s. 344-354.
[2] Serozan, Rona, “KİŞİLİK HAKKININ KORUNMASIYLA İLGİLİ BAZI DÜŞÜNCELER”, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 11, Sayı 14, Ocak 1977, s. 93.
[3] Kılıçoğlu, Ahmet M., Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, 5. Baskı, Ankara 2016, s. 4; Koçyıldırım, Göktan, “Medya Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırından Doğan Hukuki Sorumluluk”, Ankara Barosu Dergisi, 2006-1, s. 1.
[4] YHGK 06.11.2018, E. 2017/4-1351 K. 2018/1623; Y 4. HD 17.01.2019, E. 2016/14131 K. 2019/172 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 07.06.2019).
[5] Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 824-825.
[6] Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 346.
[7] Kılıçoğlu, Ahmet M., Medeni Hukuk, Tıpkı Ek 3. Baskı, Ankara 2016, s. 303.
[8] Acabey, s. 17; Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 346.
[9] Açıkgöz, Aslı, “Basın Yoluyla Gerçekleşen Kişilik Hakkı İhlallerinin Unsurları”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2009, s. 10; Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 346; Serozan, s. 93.
[10] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 87.
[11] Açıkgöz, s. 46; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 88.
[12] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 88.
[13] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 88.
[14] Bilen, Selim, “Basın Yoluyla Kişilik Hakkının İhlali”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2018, s. 18; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 89.
[15] Açıkgöz, s. 48; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 90; Oktay, Gonca, “Kişilik Haklarının Korunması”, Yüksek Lisans Tezi, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Antalya 2011, s. 22.
[16] Oktay, s. 22.
[17] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 116.
[18] Bilen, s. 20; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 116.
[19] Ayrıntılı bilgi için bkz. Esenyel Hanaz, Fatma, “Kişilik Haklarının İhlalinde Sorumluluk ve Uygulanacak Hukuk”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul 2018, s. 182-190.
[20] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 119.
[21] Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku, s. 572.
[22] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 120.
[23] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 120.
[24] Bilen, s. 21; Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 120.
[25] Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 390.
[26] Y 4. HD 22.01.2018, E. 2016/3324, K. 2018/274 (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Erişim Tarihi: 07.06.2019).
[27] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 121.
[28] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 122.
[29] Bilen, s. 23.
[30] Akipek/Akıntürk/Ateş Karaman, Kişiler Hukuku, s. 390.
[31] Kılıçoğlu, Hukuksal Sorumluluk, s. 127.
[32] Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 315.
[33] Bilen, s. 27.
[34] Oktay, s. 30.
[35] Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 315.
[36] Bilen, s. 17; Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 317; Oktay, s. 37.
[37] Bilen, s. 27; Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 318.
[38] Kılıçoğlu, Medeni Hukuk, s. 319.
[39] Bilen, s. 25.